Sıcak yaz günlerini tenimizde hissetmenin verdiği canlılık ruhunu ve yazın enerjisi kutluyoruz adeta… En canlı renkleri, Hawaii ruhunu kemiklerimize kadar hissediyoruz ve güzeller güzeli, başarılı oyuncu Elif Doğan ile yaza merhaba diyoruz.
Röportaj: Ayşe Çağla Küçük / Seray Yazıcıoğlu Ezmiş
Fotoğraf: Çağdaş Başar
Styling: Ali Arısoy
Makyaj: Rufiye Kalmaz
Saç: Sercan Gülsoy
Mekan: Radisson Blu Hotel Ottomare
Styling Asistanı: Azra Ülkü
Genç yaşta ünlü olmak pek kolay olmamalı. Yaşının insanı olabildiğini ve yaşının özgürlüğünü yaşayabildiğini düşünüyor musun?
Ben hiçbir zaman yaşımın insanı olmadım aslında. Ruh yaşım, beğeni yaşım, hep beden yaşımdan daha çokmuş gibiydi. His ve yaşantı olarak hep daha olgundum. Yaşıtlarımın hayata bakış, hayatı yaşayış sekillerinden hep biraz daha farklı oldu benimki. Bu kısmen bütün çocukluğumu anneannemle geçirmem ve bundan büyük keyif almamla ilgili, kısmen de mizacım böyle. O yüzden genç yaşın getirdiği, yapmak isteyip de yapamadığım şeyler pek olmadı. Ama zaten tanınabilir olmak da beni rahatsız etmedi hiç. Çünkü bizim insanımız gayet sıcak kanlı ve iyi niyetli. Erken yaşta tanınabilir olmak bana bir etki ettiyse de bu daha ziyade pozitif bir etki oldu. Sokakta yanınızdan geçerken “aaa!” diyip selam verilmesi insanın özgürlüğünü zorlayan bir şey değil.
Bugünkü sen olmanda etkisi çok büyük olan çocukluk yıllarını hatırlıyor musun? Nasıl bir çocukluk geçirdin?
Sokakta oynayarak büyüyen son nesil olabilirim bu yüzden keyifli bir çocukluk geçirdim diyebilirim. Mahalle ortamında arkadaşlarla sokak oyunları, iki sokak ötedeki okula kardeşimle yürüyerek gidip gelmek, okul çıkışı anneanneme gidip salçalı ekmek yemek dolu bir çocukluktu. Beni ben yapmakta en çok tesiri olan şey sanırım annem ve kardeşimle anneannemin yanına taşınmamız diyebilirim. 10 yaşındaydım ve bir çocuk olarak en anılarımın oturduğu, hayata dair değerleri edindiğim yılları çok güçlü 2 kadının önderliğinde, onların öğretilerini edinerek, onları örnek alarak geçirmek benim en büyük şansımdı.
Şu anda ya da gelecek yıllarda, bir oyuncu olarak en çok hangi özelliğinle methediliyor olmak hoşuna gider?
İşim ve başarılarımla konuşulan, özel hayatını da yaşayışını da kendine saklayabilen bir insan olmak beni çok mutlu eder. Evet mesleğimin getirdiği bir çok göz önünde olma durumu var. Ama aslında bu benim yalnızca işim. Tüm hayatıma yayılmamalı etkileri. Aksi takdirde ‘eve iş getirmiş’ olurum ki bu da hiç bir meslekte pek sevilmezken, oyunculuk bir istisna değil bence.
Oyuncu olmanın en çok nesini sevdin? Ünlü olmakla ilgili seni en çok şaşırtan şey ne oldu?
Mesleğini çok seven bir insanım. Her işin kendine göre zorlukları var, oyunculuk da diğerlerinden farklı değil. Ama bir senaryo geldiğinde, yeni bir karaktere çalışırken hele bir de o karakteri çıkarıp sahne akıtmaya başladığındaki hissi hiçbir şeye değişmem. Sanırım en sevdiğim yanı pek çok karakterle hamur gibi yeniden yoğrulmak. Her seferinde, her karakter her hikayeyle Elif’e dair yeni bir şey keşfediyorum. Kendimden bir parça bulamadığım karakterlerle empati yönüm gelişiyor. Oynadığım her karakterle ilgili aşırı korumacı oluyorum mesela. Kimseye söz söyletmiyorum. ‘Kötü’ karakter bile oynadığımda onun safi kötü olmasına izin vermiyorum. Sebebini buluyorum onu o yola getiren şeyleri düşünüyorum. Sağlam temellere oturuyor böylelikle ve o zaman onun içgüdülerine dair daha derin bir bakış açım oluyor. Bütün bunlar beni işimle ilgili en çok heyecanlandıran, en çok keyif aldığım şeyler. Ki bana Elif olarak kattıklarından bahsetmiyorum bile. Tanınır olmakla ilgili en çok şaşırdığım şey sanırım bu denli sevgi ve hayranlığı görmek oldu. Pek çok insan çok seviliyordur muhakkak ama bizim mesleğin şansı biz bunu daha tutkulu bir gruptan daha sık ve net görebiliyoruz. Bu da çok büyük bir olumlu enerji yaratıyor ben de bunu iliklerime kadar hissediyorum. Bu anlamda çok şanslı hissediyorum.
Maalesef çok yorucu ve çok uzun çalışma saatleri gerektiren bir iş yapıyorsunuz. Mental olarak yoruluyor musun? Yorucu bir set gününün ardından nasıl rahatlatıyorsun kendini?
Evet bu ciddi bir sorun setlerde. Önünü alabilmek adına kimse sorumluluk almıyor ne yazık ki. Gittikçe de artan bir durum. Ben çalışmaya başladığımda zaten bölüm uzunlukları çoktu ve biz çok çalışıyorduk ben ordan yakaladım ama öncesinde 40-60 dakika iş çeken ablalarımız abilerimizden duyduğum kadarıyla daha insani şartlar aslında mümkün. Mental olarak da korkarım o ritme alıştım. Özellikle sette o anın ateşiyle çok farketmiyorum bile. Daha çok işten çıktığımda, evime geldiğimde hala kafamda bir sürü ses olduğu zamanlar oluyor. Öyle ekstra yorucu ve yoğun günlerin ardından eve gittiğimde ilk yaptığım şey güzel bir müzik açıp balkona yerleşmek oluyor. Tam bir cam güzeliyim. Uzaktan hayatın akışını izlemek bana dinginlik veriyor. Biraz orda vakit geçirip iç tansiyonumu sakinleştirdikten sonra yoga ve meditasyon için mata geçiyorum. Gerçekten mucizevi bir şey. İnanılmaz faydasını gördüğümü açık yüreklilikle söyleyebilirim. Ertesi güne de zihnimi bedenimi hazırlayan bir süreç.
Oyunculuk büyülü bir meslek gibi sanki. Dizi saatleri çok uzun olduğu için, gece gündüz çok yorucu ve yoğun bir çekim programıyla bölümü yetiştirmeye çalışıyorsunuz. Ama yine de hiçbir oyuncu mesleğinden vazgeçemiyor. Nasıl bir meslek aşkı bu?
İşin cilvesi bu sanırım. Yaptığın işten besleniyorken, insan kolay vazgeçemiyor. İş aşkı daha ağır basıyor. Önüne çıkan bazı aksilikler olarak görüyor sanırım o zor saatleri. Daha fenası bünyeniz bu sisteme ve ritme alışıyor ve daha sakin herhangi bir şey sıkıcı gelmeye başlıyor. O yüzden iki iş arası tatile gittiğimde bile hayatın hızlı akmasına ihtiyaç duyuyorum bir süredir. Sizi daha tez canlı bir insan yapıyor bu durum. Hatta belki bizi biraz daha diri tutan bir şey olarak bile bakılabilir buna. Gerçek bir işkolik gibi konuştum eyvah!
Oldukça pozitif, enerjik ve doğal bir havan var. Hep böyle miydin? Kendini iyi hissetmediğin zamanlar olduğunda nasıl motive oluyorsun?
Hayata hep olumlu yanından bakan bir insanım. Hep öyleydim. Zorlaştırmayı sevmem kolaylığa çekilirim. Biraz daha pratikleştiriyor bu hayatı. Yoksa zorlaşıp iç karartabilecek bir sürü şey var. Ki orası karanlık bir kuyu küçücük bir adım atsanız içine çekiliyorsunuz. Halbuki daha hafif yaşamak mümkün. Kendimi iyi hissetmediğim zamanların da benim olduğunu kabul ediyorum. İnsan arkadaşının bile her zaman iyi olmadığını kötü günlerini anlarını kabul ediyor kendine yapmaması haksızlık olmaz mı? Tamam diyorum bugün de böyle bir gün. İçinden ne yapmak geliyor? Ya da belki de hiç bir şey yapmamak. Tamam diyorum. Nihayetinde insanız, her günü yüksek ve dolu dolu geçiremeyebiliriz. Ama her zaman da ertesi gün var. Sabah uyandığınızda yeniden normal akışınıza dönmüş uyanmak mümkün.
Genel olarak karakterini nasıl özetlersin? Güçlü ve zayıf yanların neler?
Daha çok mantık insanıyımdır. Ama iç sesime de çok güvenirim. Bu bir denge meselesi aslında. Akıl ve kalbi ölçülü dinlemek. Güçlü yanım için kabullenmiş bir insan olduğumu söyleyebilirim. Tabii bu edinilmiş bir şey, çok çaba verdim. Her şeyin bizim kontrolümüzde olmadığını bazı anları bazı olayları bizim bir yere kadar yönlendirebildiğimizi kabullendim. Eskiden delirirdim nasıl mümkün olabilir? Bu nasıl oluyor? Fakat değiştiremiyorsunuz bazı şeyleri. Elinizde değil. Bunu kabul ettikten sonra inanılmaz hafifledim. Hayata bakışım, hayatı yaşayışım değişti. Zayıf yanım için de çabuk vazgeçmişim diyebilirim. ‘Olmuyorsa olmuyordur’u bazen erken söyleyebiliyorum.
Yalnızca kariyer olarak değil; aynı zamanda tavır, duruş ya da hayatla ilgili olarak “olmayı hayal ettiğin “Elif” ve “şu anki Elif” arasında çok mesafe var mı?
İş anlamında her zaman çıtayı yükseltmek hep daha iyisini, daha fazlasını başarabilmek güzel bir hedef ve sonu yok. Hayata dair tavrımı duruşumu şu an seviyorum. Edindiğim eklediğim bir sürü şey var. Ama ilerde eklemek istediğim başka şeyler de olabilir. Aslında hayal ettiğim bir Elif’ten çok, var olan Elif’e neler katabilirimle ilerliyorum.
Bugüne kadar aldığın en cesur karar sence neydi? Sonuçları nasıl oldu?
Bölüm değiştirip konservatuara girmem diyebilirim. Sanırım şimdilik sonucu da fena olmadı 😉
Peki senin gözünde “mükemmel ilişki ve mükemmel adam” nasıl özelliklere sahip?
Karşılıklı olarak aynı yerde olabilmek çok önemli. Aynı şeylere gülebilmek bence pek çok şeyin işaretçisi. Mükemmel adam diye bir şey yok. Mükemmel kadın diye de bir şey olmadığı gibi. Her ilişkinin her bağın inişi çıkışı var. Geçenlerde çok güzel bir söz duydum çok beğendim. İnsanın geçinmeye gönlü olması gerekiyor. İşte o zaman mükemmel ilişki olabilir.
Özgürlük kelimesiyle aran nasıl? Neleri özgürlüğün olarak tanımlarsın?
Birilerine, bir şeyler mecbur olmamak bence özgürlüğün ta kendisi.
Son dönemde kurduğun hayaller genellikle neyle ilgili oluyor?
Pandemiden beri yurtdışına hiç çıkamadım. Geçişler kapalıydı derken vizemin süresi doldu. Sonra da işe başlayınca vize işlemlerine fırsatım olmadı bir türlü denk getirip çıkamadım. Şu sıralar Paris sokaklarında dolaşmak hayallerimi süslüyor.
Şu anda en çok nerede ve ne yapıyor olmayı isterdin?
Sanırım, Brüksel’de bir takı evi var her gittiğimde muhakkak uğradığım ve kendime hatıra olarak bir kolye bir yüzük, bir küpe aldığım. Değişik bir totem oldu bende bu ritüel. Orda kendime kolye seçiyor olmak isterdim.
Geriye dönüp baktığında, senin hikayenin en altı çizilmesi gereken yerleri nereleri olabilir sence?
Sanırım ailem. Beni ben yapan, ben olmamı sağlayan insanlar onlar.
Birini gördüğün anda yani ilk bakışta, o kişinin nasıl biri olduğuna hangi kriterlere göre karar veriyorsun?
İlk izlenimlerin yanıltıcı olduğunu düşünürüm hep. O yüzden çok ilk bakışta karar veren biri değilimdir.
Peki, yeni tanıştığın biri sizin için ilişkiye 100 puanla mı başlar; yoksa sıfırla mı? Sana göre ikili ilişkilerde; zamanla kredi tüketmek mi yoksa puan toplamak mı daha cazip?
Kesinlikle 0’dan başlar. İlk izlenime çok inanmam. Hatta önyargılı başlarım diyebiliriz. Zamanla görüp tanıyıp, güvenimi, sevgimi, arkadaşlığımı paylaşırım.
Makyajla aran nasıl? Küçük güzellik sırların var mı? Yorgun bir günün sonrasında cildini dinlendirmek için neler yapıyorsun mesela?
Çok makyaj seven uygulayan biri değilim. Günlük hayatımda makyaj yapmıyorum. Bir ruj severim. Sette her gün makyaja maruz kalıyor zaten çok yoruluyor mümkün oldukça dinlendiriyorum. Çok çok bir sırrım yok; her makyajdan sonra muhakkak yıkayarak temizlerim. Tonik olarak gül suyu kullanırım. Çok kuru bir cildim olduğu için de günde pek çok kez nemlendiriyorum.
Giyim tarzını sorsak, nasıl tarif edersin? Nasıl parçalar ya da hangi renkler asla dolabında yer almaz?
Rahat olmak beni için çok kıymetli. Dolabımda şık nadide birkaç parça var tabii ki fakat çoğunluğu rahat/spor tarzda. Hiç giymem dediğim bir renk ya da tarz yok aslında. Üstümde güzel durduğunu düşündüğüm, içinde iyi hissettiğim her kıyafete açığım.
Peki sağlıklı beslenme, spor gibi alışkanlıkların var mı?
Ne yazık ki yok. Çok uğraştım spor alışkanlığı edinebilmek için ama asla sevmiyorum. Mecburen bazı dönemlerde sırt sakatlığımdan dolayı antreman yapmam gerekiyor ama bir insan ancak bu kadar keyif almaz. Bir düzen oturtamadım hiç.
Dijital çağın ve popüler kültürün hayatımıza bir getirisi de sosyal medya oldu. Sosyal medya senin için ne ifade ediyor? Sence sosyal medyayı bu kadar hayatımızın merkezine koymak normal mi?
Can sıkıntısından elimizin altında bir eğlence aracı olarak bulunmasında bir sakınca yok bence. Ama tüm hayatını orda ya da ona dair yaşayan maalesef çok insan var. İşte orda problem olmaya başlıyor. Gerçeklikten o kadar uzak ki. Keşke dizi/ film izler gibi dışarıdan bakılabilse fakat özenilen, kendini ait hissetmek istenilen bir dünyaya evriliyor ne yazık ki.
Sosyal medyanın gerçeklikten uzak bir yönü olduğunu düşünüyor musun? Yoksa kullanıcıların kendilerini gösterme, kanıtlama, popüler olma alanı mı olduğunu düşünüyorsun?
Aslında az önce buna cevap vermişim gibi oldu. Ben o mecraların gerçeğin çok küçük bir kısmını yansıttığını düşünüyorum. Hayatınızda her gün olan biten bir sürü ilgi çekici hadise olmaz. Her şey orda yansıtılan kadar mükemmel de olamaz. Bunun ayırdına varabilmek gerekiyor. O standartlara ulaşmak için yanıp tutuşan, gerçekliğini hiç sorgulamadan o dünyaya inanan bir sürü insan var. Özellikle küçük ve genç yaş grupları.
Son olarak Women’s Shine Magazine okurlarına kendin hakkında hiç bilinmeyen bir özelliğini/sırrını söyler misin?
Karpuzdan nefret ederim. Görmeye dahi dayanamam.
ELİF İLE KISA KISA
-Dinlemekten hiç sıkılmadığın bir şarkı var mı?
Billy Joel – She’s Always A Woman
-Kahve mi, çay mı?
Kahve.
-Herhangi bir batıl inancın var mı?
Elden ele makas, bıçak vermem.
-En sevdiğin film türü?
Bilim Kurgu.
-Tüm dünyada en sevdiğin şehir hangisi?
Gittiklerim arasında Paris.
-Salata mı makarna mı?
Makarna.
-Çantanda her zaman bulundurduğunun 3 şey?
Lip balm, ruj, şarj aleti.
-Kedi insanı mısın yoksa köpek mi?
Kedi.
-En büyük fobin ne?
Su fobim var.