Genel Ünlüler

EGE KÖKENLİ İLE YENİDEN

0
(0)

Duy Beni dizisiyle ekranlara geri dönen Ege’nin, kusursuz fiziğini ön plana çıkaracak, gerçek enerjisini yansıtacak, edgy, dinamik ve bohem parçalar tercih ederek çok keyifli bir çekim gerçekleştirdik.

Röportaj: Ayşe Çağla Küçük / Seray Yazıcıoğlu Ezmiş
Fotoğraf: Baran Altındağ
Styling: Mehtap Mel Stefou
Makyaj: Selen Karabulut
Saç: Sabit Akkaya/Emre Kayacı
Makyaj Asistanı: Uğur Özgümüş

İlk sayımızda da beraberdik, şimdi ise 41. Sayıda yine birlikteyiz. Öncelikle tekrar birlikte olduğumuz için biz çok mutluyuz. Koskoca 40 ay geçmiş üzerinden. O günden bu yana neler değişti hayatında?

41. sayıda tekrar birlikte olmamızın şerefine önce Women’s Shine ekibine sonra da bana 41 kere maşallah diye başlamak istiyorum. Aradan 40 ay geçti, yani neredeyse 3 buçuk sene geçti o günden bu güne, tabii ki bende değişen şeyler her sene yeni bi yaşla gelen olgunluk diyebilirim. Onun dışında o günki Ege’den çok da farklı değilim aslında ama her sene tabii ki yeni yaşla birlikte insan olgunlaşıyor. 30’una doğru yürürken daha da duruluyor diyebilirim.

Nasıl bir Ege var şu an karşımızda?

Yani şu an bundan 3,5 sene önceye göre daha durgun, daha sakin, belki biraz daha aklı başında otuzlarına doğru ilerleyen, ayakları yere daha sağlam basan, kararlarını daha ince eleyip sık dokuyan, heyecanlarını biraz daha yatıştırmış bir Ege var diyebilirim.

“Duy Beni” ile ekranlara geri dönüyorsun. Neler hissediyorsun yeni projen hakkında? Çekimler nasıl gidiyor?

Duy Beni projesiyle ekranlara dönüyorum, aslında bir dijital iş yapmanın dışında nerdeyse 1,5-2 seneye yakındır ana akımda iş yapmıyordum. Projem hakkında heyecanlı hissediyorum çünkü uzun süre sonra; okuduğumda biraz daha enteresan, biraz daha klasik konuların dışında bir iş olduğu beni heyecanlandırdı. Tabii ki işi sevmemin dışında karakter olarak da Bahar karakterini çok sevdim, şu sebeple sevdim. Bahar karakteri benim için önemli özellikle ismi anlamında, benim uğurlu bi karakterimdir Bahar. Kalp Atışı’nda bana uğur getirdi bu isim. Şimdi Bahar karakterini bu sefer bir öğretmen olarak canlandırıyorum, karakterin gençlere önem veren onları kaybetmeden doğru yola, doğru bir üslupla yöneltmeye çalışan bir rehberlik hocası. Daha da fazla bir şey söyleyemiyorum, izleyiciye bırakıyorum, biraz da onlar izlerken yorumlasınlar. Onun dışında çekimlerimiz çok güzel gidiyor. Çok tatlı bir ekiple çalışıyorum, hem genç ekip hem kamera arkası ekip hem yönetmenimiz herkes gerçekten dört elle sarılıyor işe ve olabileceğinin en güzel haliyle en güzel versiyonuyla yansıtmaya çalışıyoruz.

Uyumlu, pozitif ve kendiyle derdi olmayan çok güzel bir enerjin var. Peki bu hayatta bu enerjisi düşüren, seni olumsuz etkileyen şeyler yaşadığında ya da üzüldüğün anlarda yeniden iyi hissetmek için motivasyonun ne oluyor?

Çok teşekkür ederim öncelikle benden bu şekilde bahsettiğiniz için.Tabii ki beni de gün içinde düşüren, keyfimi kaçıran, hoşuma gitmeyen şeyler oluyor. Özellikle de ülke gündemini  takip ettiğinizde bazen hiç hoşunuza gitmeyecek tatsız haberlerle karşılaşıyorsunuz.Genel olarak bu gibi hislere, bu gibi duygulara kapıldığım zaman kendi içime dönmeyi tercih ediyorum. Bu kendimi eve kapatmak, kimseyle görüşmüyor olmak gibi algılansın istemem ama kendi iç sesimi dinleyip kafamda dönen soruları kendimi sakinleştirerek cevaplayıp, tekrar o enerjiyi o motivasyonu toparlamaya çalışıyorum.

Dijital platformlarda yayınlanan diziler, filmler tv dizilerini ve sinema sektörünü ne ölçüde etkiliyor sence? Her dizi/film başka kitlelere hitap ediyor elbette ama dijital platformların alternatiflerinin çoğalması televizyonda yayınlanan dizilerin ve sinemaların kan kaybetmesine sebep olduğunu düşünüyor musun?

Tabii ki dijital platformların hayatımıza girmesi bir takım şeyleri değiştirdi, öncelikle benim en dikkatimi çeken ana akımın dışında dijitalde yayınlanan işlerin sürelerinin daha kısa olması ve bu yüzden tabii ki hikayelerini bence rahat ve seyirciyi daha iyi etkileyecek şekilde anlatabilmeleri. Çünkü ana akımda size bir süre veriliyor ve o süreyi doldurmanız gerekiyor. Tabii ki bir şeyi ne kadar çok doldurmak için uzatırsanız biraz sünmek zorunda kalıyor ama bir taraftan da  şöyle bir gerçek var; ana akımda kitlelere ulaşmak  bazen daha makul olabiliyor çünkü dijitalin seyircisi belli, ana akımın seyircisi belli. Sonuçta öyle ya da böyle kendiniz seçme hakkınız olduğu için istediğiniz anda istediğiniz işi izleyebiliyorsunuz. Fakat ana akımda o gün, o yayın tarihinde ne varsa onu izliyor oluyorsunuz. Her ikisinin de kendi içinde artıları ve eksileri muhakkak var. Ama ben dijital işlerin hem hikaye anlamında hem oyuncular için başını sonunu bilmek anlamında daha hakim olup daha kolay ilerleyebileceğimiz bir alan olduğunu düşünüyorum ve tabii ki ana akımdaki işlerin bu kadar uzun süreli olmasına çalışma saatlerinin uzun olmasının da gerçekliğini gözardı edemiyorum. Ama ikisinin de elbette kendi içinde tatları ayrı diyebilirim.

Dijital çağın ve popüler kültürün hayatımıza bir getirisi de sosyal medya oldu. Sosyal medya senin için ne ifade ediyor? Sence sosyal medyayı bu kadar hayatımızın merkezine koymak normal mi?

Sosyal medya  hayatımızın artık yadsınamaz bir gerçeği haline dönüştü, şu an itibari ile sosyal medyanın olmadığı bir hayatı ben hayal edemiyorum.Bu çok iyi oldu ya da çok kötü olduğu anlamını taşımıyor, benim için çok yararlı taraflarının da olduğunu düşünüyorum. Örneğin; haberleşmek ya da bilginin hızlı yayılması anlamında. Ancak bir taraftan spekülasyonlara da yol açabilmesi, yalan yanlış haberlerin yapılabilmesi ya da bir takım uygulamalarla insanların gerçeklikten biraz uzaklaştırılabilmesi gibi çirkin tarafları da oluyor. Öncelikle sosyal medyayı ilk açtığım günden itibaren benim kendi görmek istediğim,  onları görmekten mutlu edecek arkadaşlarım, yakın çevrem, ailem ve tabii ki de ilgi duyduğum, onlardan etkilendiğim, esinlendiğim bir takım hesapları takip etmek için çok önemliydi. Hala da  ben bu şekilde kullanıyorum Instagram’ı. Kendi özelimde, kendi feed’imi bunlarla dolduruyorum.Çağımızın gerçeği dijital işler, dijital işbirlikleri1: çok rahatlıkla kitlelere ulaşılabildiği için bu marketing sistemleri ile alışveriş deneyimlerinin çok daha rahat yaşanabildiği de bir platform. Bilmiyorum, tüketim çılgınlığını da aslında bir noktada etkilemiş oluyor mu bu konuda, bunun kişinin kendi tercihleri ile doğru orantılı olduğunu düşünüyorum. Sonuçta ben de her gün bir sürü reklama maruz kalıyorum ve bunun içine dahil olup olmamak, o alışverişi yapıp yapmamak benim seçimime kalıyor. Doğru bir kullanımla kitleleri güzel etkileyebildiğine inandığım ve insanın yine kendi ile orantılı olarak kötü niyetle kullandığında da kötüye yorabileceği bir alan olduğunu düşünüyorum.

Sosyal medyanın gerçeklikten uzak bir yönü olduğunu düşünüyor musun? Yoksa kullanıcıların kendilerini gösterme, kanıtlama, popüler olma alanı mı olduğunu düşünüyorsun?

Açıkçası sosyal medyanın gerçeklikten uzak olduğunu şu şekilde düşünüyorum. En nihayetinde sosyal medya dijital zaman, yapay zeka ve algoritmaların işlediği bir sistem ve tabii ki bunun arkasında ticari kaygılar var, fakat bunları her birimiz birey olarak kullanıyoruz, bu insanların bir önceki soruda da söylediğim gibi kullanımlarıyla doğru orantılı olarak işleyen bir sistem. Siz Instagramınızı sürekli olarak içinizdeki kötü enerjiyi, haset ve kıskançlıkları, mutsuzlukları kusmak için kullanırsanız evet korkunç ve gerçeklikten uzak bir ortam.Fakat siz insanlarla sizin işinize yarayan güzel doğru bulduğunuz hayatınızdan hoş enstantaneleri paylaşır ve yönlendirirseniz insanları rahatsız edecek bir paylaşım olmaz diye düşünüyorum. Yani  yine kişinin burada kimleri takip ettiği, ülkenin gündemine nelerin getirildiği ve insanların nelerden nemalanmaya çalışıp da yollarını kaybettiği ile alakalı. Herkes doğru bir duruş sergilediğinde bunun böyle olacağına inanmıyorum, sonuçta teknoloji bugün itibari ile vazgeçemeyeceğimiz bir gerçeklik.

Ülkemizde sahne sanatlarının artması seni bir oyuncu olarak daha özgür hissettiriyor mu? Yoksa oyunculara daha fazla sorumluluk mu yüklüyor? Bu konuda ne düşünüyorsun?

Belki yanılıyorum ama ülkemizde sahne sanatlarının ne kadar artışta olduğundan çok emin olamıyorum. Özellikle pandemiden sonra tiyatroların kapanması ile birlikte dijital ve ana akım dışında ben çok yoğun bir sahne sanatı da gözlemliyorum diyemeyeceğim açıkçası. Oyunculara bir sorumluluk yüklemekten ziyade alanın genişlemesi çok daha fazla insanın iş alanlarına yönelmesi için önemli. Maalesef birçok konservatuar mezunu arkadaşımızın kendi işlerini yapamadıklarını da görüyorum.Bu beni çok üzüyor çünkü bir şeye emek verip onun arkasından senelerce eğitimini aldık, dirsek çürütüp üstüne alanımızdan bambaşka bir mesleğe yönelmek zorunda kalmak hoş değil.O yüzden de umarım bugünkünden çok daha fazla bir şekilde sahne sanatları artar ve insanlar kendi sevdikleri ve eğitim aldıkları alanlarda hak ettikleri şekillerde çalışabilirler.

Ünlü insanları eleştirmek hep vardı. Ancak sosyal medyayla birlikte artık ‘eleştiri çağında’ yaşıyoruz ve bu dönemde olumsuz eleştiriye rağbet daha fazla maalesef… Asla hoşgörülü olmayacağın, kırmızı çizgin olabilecek bir eleştiri konusu var mı?

Sosyal medyada inanılmaz bir eleştiri durumu var, yani böyle bir eleştiri çağında yaşadığımızı da kabul ediyorum açıkçası. Ben bu tarz şeylerin çok içinde olmadım, hiçbir zaman çok ağır eleştirilere maruz kaldım diyemem fakat elbette benim de her insan gibi kırmızı çizgilerim var. Beni mesleğimle ilgili eleştirmeleri beni mutsuz etmek yerine aksine mutlu eder çünkü kendimi geliştirebileceğim fikirler verir bana. Fakat beni ırkımla, beni mezhebimle, dinimle, inandığım şeylerle ilgili eleştirdikleri zaman bu benim kırmızı çizgilerime giriyor. Herkesin hayatta inançlarına, geldiği yere, ait olduğu etnik kökene saygı duymak zorundayız. Bu kimsenin haddine olmayan bir şey. Kimseyi bu şekilde yargılayamayız diye düşünüyorum. En çok canımı yakıp da sinirime dokunan açıkçası genelde bu şekilde gelen yorumlar oluyor. Dediğim gibi çok eleştiri almadım ama tabii ki zaman zaman buna benzer yorumlar alıyorum tahmin edersiniz ki.

Kitaptan uyarlama bir film/ dizi yapılsa ve kitap seçimi sana bırakılsa hangi kitaptaki hangi karakteri canlandırmak isterdin ve neden?

Kitaptan uyarlama bir film ya da dizi yapılsaydı muhtemelen benim lise zamanında okurken en keyif aldığım Voltaire’in Candide veya İyimserlik kitabını seçerdim. Bir erkek karakter olmasına rağmen Candide’i oynamak isterdim çünkü tamamen iyiliği saflığı ve naifliği temsil eden bir karakter. Bence günümüzde bu kadar saf, iyi ve naif kalmış çok az insan var, o yüzden de enteresan bir deneyim olurdu benim için.

Tiyatro, sinema filmi ve televizyon; üçünün de senin için en güzel yanları neler?

Üçünün de yeri ayrı benim açımdan, ben bir konservatuar mezunu olarak ve çocukluktan itibaren bu mesleği sevmemin esas sebebi olan tiyatroyu ayırmak isterim. Belki mezuniyetten beri tiyatro sahnesinde yer almadığım için derin bir özlem içinde de olabilirim. Ama tiyatroda güzelce bir metni baştan sona hakim olup, doyasıya alt metinlerini çıkartıp bir karakter yaratmak ve her sahne aldığınız yeni oyunda daha da aydınlanarak ilerletmek, yani hem o anda olması, elinizde tek sıkımlık kurşununuz olması ve tabii ki oyuncu kişisi olarak supleksimizin ne kadar gelişmiş olduğunu görebileceğimiz ve gösterebileceğimiz bir alan olmasıyla benim için yeri ayrı. Sinema filmini şu yüzden çok seviyorum. Başı ve sonu belli, duygunun nereden nereye gideceği her zaman belli, o yüzden de onu da çalışırken aslında oyuncunun bir tık daha rahat olduğunu söyleyebilirim. Televizyonun da güzelliği bunlara kıyasla şu; televizyonda her hafta seyircinizle buluşabiliyorsunuz ve her hafta kendinizi geliştirmek için çok hızlı geri dönüşler alabiliyorsunuz. Bu da tabii ki iletişim kurmak anlamında sizi takip eden, seven insanlardan geri dönüş almak anlamında, çok daha rahat ve hızlı ilerleyebildiğimiz bir alan.

Dünya tiyatrosundan veya müzikallerden en çok sevdiklerin hangileri? Ve bunların içinde en çok hangisinde rol almak isterdin? Ya da birlikte oynamayı hayal ettiğin bir idolün var mı?

Ben biraz bu soruda klasik bir cevap vereceğim. Frankofon ekolünden geldiğim için müzikallerde de biraz fransız dokunuşlarından hoşlanıyorum. O yüzden ne kadar artık herkesin çok klasik bulduğu bir müzikal olsa da ben Notre Dame’ın Kamburu’nu gerçekten çok seviyorum. Orada rol almak isterdim, idolüm diyebileceğim biri muhakkak var elbette ama şu an gerçekten aklıma gelmiyor.

Bir oyuncu için her yeni karakter yeni bir yolculuk demek. Oynadığın karakterlerin her biri eminiz ki sana bir şeyler katıyordur. Hayata başka bir karakterin açısından bakmak sana neler kazandırıyor?

Tabii ki her yeni karakter yeni bir başlangıç, yeni bir yolculuk oluyor ve çoğu zaman da birbirinden farklı karakterler canlandırmayı istiyorum. Bir oyuncu olarak benzer rolleri canlandırmak bir noktadan sonra çok da zevk veriyor diyemem, elbette güzel olan şey başka bir karakter açısından bakmak. Aslında o başka karakterin bakış açısından karakter yaratmaya çalışırken, bir taraftan da  bu karakteri etrafınızdaki birilerine benzetmeye, gördüğünüz, gözlem yaptığımız insanlardan ya da olaylardan doneler almaya çalışarak yapıyorsunuz. Bence bu mesleğin en güzel yanlarından biri de bu. Bunu yapmaya çalıştıkça bazen anlayamadığınız tavırları ya da karakter özelliklerine başka bir açıdan bakabiliyor oluyorsunuz. Onu içselleştirmek durumunda kaldığınızda göremediğimiz noktaları ve detayları fark edebiliyorsunuz diyebilirim.

Maalesef çok yorucu ve çok uzun çalışma saatleri gerektiren bir iş yapıyorsunuz. Mental olarak yoruluyor musun? Yorucu bir set gününün ardından nasıl rahatlatıyorsun kendini?

Evet, maalesef biraz uzun çalışma saatleri olan bir meslek grubuyuz diyebilirim. Bu bazen yorucu oluyor. Her yeni sahnede yeni ezberler yapmak sürekli beynin ön lobunu çalıştırmayı da gerektiriyor. Bir taraftan bu da insanın bazen beynini fiziksel anlamdan daha çok yorabilir. Fiziksel yorgunluk da oluyor. Açıkçası ben çok yorgun bir set gününden sonra eve gelip, saat kaç olursa olsun ayaklarımı uzatıp bir yarım saat koltukta öylece oturarak kendimi rahatlatıyorum. Ekstra bir şey yapmama gerek kalmıyor. Sadece yarım saat bütün o hengameden, çalışma saatinden, o günden sonra öyle bir yarım saat kendimle baş başa kalmak bana çok iyi geliyor.

Hayatını tamamen değiştirme şansı verilse neyi değiştirirdin daha doğrusu değiştirmek istediğin bir şey olur mu?

Açıkçası hayatımı tamamen değiştirme şansı verilse neyi değiştirirdim diye düşündüm ama değiştirmek istediğim tek bir şey de olduğunu düşünmüyorum. Çünkü iyisi ile kötüsü ile hayat tecrübelerle dolu. Her tecrübe insanı bir adım ileriye taşımalı bence. Herkes yaşadıklarından ders çıkartıp daha güzel günlere yürümeli diye düşünüyorum. Hatalarım muhakkak olmuştur hayatta ama yaptığım hatalarımı da kucaklayarak, hiçbir şeyi değiştirmek istemezdim. Olduğu haliyle hayatımdan memnunum diyebilirim.

Kendini geliştirmekte olduğun bir tutkun var mı?

Açıkçası buna bir tutku diyemem ama fazla fazla dil bilmeyi çok isterdim, elbette kendi anadilim dışında bir de iyi derecede bildiğim Fransızcam ve çok çok harika olmasa da İngilizcem var. Bir taraftan başka diller de öğrenmeye çalışıyorum. Hatta şunu da ekleyebilirim. Tabii ki nişanlım sayesinde biraz  İbranice de  anlayıp, konuşabiliyorum ve onu da öğrenmeye çalışıyorum. Vaktim oldukça İspanyolca çalışıyorum. Yani bunu bir tutku olarak değil ama biraz beyin jimnastiği, biraz vakti dolu dolu geçirmek anlamında yapmayı sevdiğim bir şey diyebilirim.

Paralel evrende bir tane daha Ege Kökenli olsa, sence ne işle uğraşıyor, nasıl bir hayat sürüyor olurdu?

Paralel evrende bence bir tane daha Ege Kökenli olsaydı muhtemelen hukuk mezunu olur ve çok iyi bir avukat olurdu diye düşünüyorum. Hep içimde bir yerde böyle bir hissim var, enteresan bir biçimde, ülkemizdeki hukuk sistemindeki gibi değil ama Amerika’daki gibi çıkıp direkt hakimin karşısında müvekkilini savunuyor olsaydı; muhtemelen çatır çatır konuşabilme yetim olurdu diye düşünüyorum.

Seni hayatta dengede tutan şeyler neler? Bir başka deyişle, hayatının merkezine koyduğun neler var?

Beni hayatta dengede tutan ve hayatımın merkezine koyduğum şey aslında her zaman öncelikle ailem, sonra da dostlarım oldu. Hayatım boyunca yaşadığım değişimler, dönüşümler, mesleki kariyerim bir şekilde farklı noktalara gitti. Çok mutlu olduğum, hayal kırıklığı yaşadığım anılarım da oldu. Ama ne olursa olsun her zaman ailem ve dostlarım yanımda oldu. Ailem zaten hep destekçim ama çok da güzel dostlar biriktirdim. Onlar da her zaman yanımda oldu, beni yükseltti, bana motivasyon kaynağı oldu ve tabii ki Lior benim büyük bir şansım oldu. O da her zaman beni çok güzel bir şekilde anlayıp her anımda destek oluyor diyebilirim.

Bu yaşına kadar kendin için yaptığın en iyi şeyin ne olduğuna inanıyorsun?

Açıkçası bu yaşıma kadar yaptığım en iyi şey  öncelikle eğitimimi yarı yolda bırakmayıp sonuna kadar tamamlamış olmam. Çünkü bizim meslekte çokça insan eğitimden vazgeçip, mesleki alana yöneliyor ama benim için eğitim her zaman önemli bir alandır. Onu bitirmeyi çok isteyerek, hiç vazgeçmeden devam ettim. İkincisi de  inandığım yoldan hiçbir zaman vazgeçmeden, düşe kalka, bazen yıprana yıprana bazen çok memnun ola ola devam ettim. İnandığım bir doğru vardı, hala da öyle. Hiçbir zaman ondan vazgeçmedim hala da o şekilde devam ediyorum.

Göz önünde olan biri olarak kendine nasıl bakıyorsun? Spor, beslenme ve güzellik rutinini anlatabilir misin?

Tabii ki spor yapmaya çalışıyorum, beslenmeme özen gösteriyorum. Özellikle sağlıklı beslenmeye dikkat ediyorum ama bu hiç küçük kaçamaklar yapmadığım anlamına da gelmiyor. Yani arka arkaya her gün pis diyebileceğimiz gıdalar tüketmemeye çalışıyorum. Çok canım çektiği zaman da 40 yılda bir kendime müsade ediyorum. Bunun dışında güzellik rutinime söyleyebileceğim tek şey cilt bakımıma özen göstermek. Çünkü gerçekten özen göstermediğinizde çok hızlı bozulabilen bir şey. Özellikle makyajımı mutlaka silmeye, sabah akşam cildini temizlemeye ve tabii ki nemlendirmeye çok özen gösteriyorum.

Alışveriş yaparken en çok neye para harcıyorsun? Stilini nasıl tanımlarsın?

Açıkçası çok alışveriş çılgını bir tip olarak nitelemem kendimi ama stilim daha çok trendleri takip etmekten ziyade, kendime yakışanı giymek üzerine kurulu. Alışverişte en çok parayı bence ayakkabıya harcıyorum. Ben de ayakkabı seven kadınlardan biriyim ama trendleri takip etmiyorum. Dediğim gibi kendime yakışanı ve mutlaka rahatlığın ön planda olduğu kombinleri tercih ediyorum.

Çalışmadığın zamanlarda neler yapıyorsun, günün nasıl geçiyor?

Çalışmadığım zamanlarda genelde aileme, sevdiklerime ve arkadaşlarıma zaman ayırmayı seviyorum. Onun dışında  bazen insan kendi başına da kalmak istiyor. Kendi başıma vakit geçirmeyi de seviyorum. Yani zaman zaman değişiyor, bazen oturup bir belgesel izlemek beni çok rahatlatıyor bazen de bütün gün bir kitaba takılıp onu okuyarak geçirebiliyorum. Hiçbir şey yapmak istemiyor canım, özellikle yaz aylarında sadece deniz kenarında yatmayı, denize girip çıkmayı bile seviyorum. Özel olarak şunu yapıyorum, bunun tutkunuyum diyemem. Son zamanlarda  ailemize yeni biri dahil oldu. Bir köpeğimiz var. Adı Şoko. Onunla geçirdiğim vakitler benim için çok keyifli oldu, iyi ki de var diyebilirim onun için.

Son olarak; bu röportaja hayatınla ilgili, seni sen yapan bir dipnot düşmemiz gerekse, altı çizilmesi gereken dönemin ne zaman hangi olay ya da durum olurdu?

Altının çizilmesi gereken dönemim ya da zamanın ya da durumundan ziyade bence hayat her gün insana yeni sürprizler getiriyor. Tabii ki dönüm noktalarımız oluyor. Hayatımıza yeni katılan isimler olabiliyor, yeni işlerle büyümeler olabiliyor ama ben hayatımı olduğu gibi, her gün yeni maceralarıyla seviyorum. Bir yerin altını çizmenizi açıkçası istemem, hayatımdaki tüm sevdiklerime benimle oldukları için teşekkür ediyorum, bunun altını çizmenizi isterim.

EGE İLE KISA KISA

Dinlemekten hiç sıkılmadığın bir şarkı var mı?

-Lior’un gitarıyla çaldığı her şarkı. 🙂

Kahve mi, çay mı?

-Kahve

Herhangi bir batıl inancın var mı?

-Makas-bıçak elden ele alamam.

En sevdiğin film türü?

-Bilim Kurgu.

Asla ağzıma sürmem dediğin bir yemek var mı?

-Dereotu.

Salata mı makarna mı?

-Makarna.

Çantanda her zaman bulundurduğunun 3 şey?

-Cüzdan, parfüm, anahtar.

Kedi insanı mısın yoksa köpek mi?

-Köpek.

En büyük fobin ne?

-Yalnızlık.

Puan verin!

Average rating 0 / 5. Vote count: 0