Genel Ünlüler

Oktay Çubuk: Biraz Retro Biraz Günümüz

3
(2)

Röportaj: Seray Yazıcıoğlu Ezmiş – Ayşe Çağla Küçük
Fotoğraf: Emre Karataşoğlu
Styling: Ali Arısoy
Makyaj: Selen Karabulut Kuyu
Saç: Taner Kuyu
Stüdyo: Creative Media Faces

Biraz retro, biraz günümüz, biraz son trendler… Aşk Ağlatır dizisiyle hayatımıza hızlı bir giriş yapan, genç ve yetenekli oyuncu Oktay Çubuk’u daha yakından tanımaya ne dersiniz?

Spor salonundan çıkarken tesadüfen menajerin seni keşfetmiş aslında diğer oyunculardan farklı olarak oyunculuk hayalleriyle büyümemişsin oyuncu olmasaydın eğer şuan hayatın nasıl olurdu?

Hikayem böyle başlamadı aslında; çok ufak yaşlardan beri içimde bu istek vardı. Hatta çocukluğum “Sen sınıfın şovmeni misin?” diye hocalarımdan ve annemden uyarı alarak geçti. Ben her zaman oyuncu olacağımı biliyordum. Çünkü hep odakta olmayı, insanları eğlendirmeyi sevdim. Lise yıllarında şu anki müzik grubunda ortağım olan Yağız Kazım Özkan’la kısa filmler çekmeye başladık, çok güzel tepkiler aldık. Aynı zamanda birçok müzikal ve tiyatro oyunlarında sahne aldım. Üniversite tercihimi yaparken bile İstanbul Bilgi Üniversitesi Sinema Televizyon Bölümü haricinde bir tercih yazmadım. Türkiye 243’üncüsü olarak planladığım bölüme, fakülte birincisi ve tam burslu girdim. Oyunculuk harici herhangi bir alternatif planım olmadı. Keşfedilme hikayem ise şöyle; İstanbul’a taşındığım ilk haftadan itibaren oyunculuk okulları ve oyuncu koçlarını araştırmaya başladım. Sonrasında 6 ay boyunca bir kursa gittim fakat çok büyük hayal kırıklığı yaşadım ve aradığımı bulamadım. Umutsuzca ne yapacağımı düşünürken bir gün şans eseri spor salonundan çıktığımda şu an menajerlerim olan İlker ve Cüneyt ile karşılaştım. Bana oyunculuğa ilgim olup olmadığını sordular. Tabii o anın heyecanı ile havalı bir şekilde “Hayır, benim menajerim var.” dedim ve uzaklaştım. Dışarı çıkıp biraz düşündükten sonra evrenin bana aradığım şeyi yolladığını farkettim. Yanlarına geri döndüm. “Spordan yeni çıkmıştım, bir an doğru düşünemedim. Sizinle çalışmayı çok isterim.” dedim. 8 ay boyunca Cüneyt Sayıl Atölye’de, Kamera Önü Oyunculuk Eğitimi aldım. Bu süreçte Yudum Erdem ve Ayşe Direkoğlu gibi önemli isimlerin workshop’larına dahil olmak üzere her ay farklı bir workshop’a katıldım. Beni sıkı bir eğitime tabii tuttular, ilk başlarda beni zorlasalar bile bana inandıkları için bu kadar sıkı bir süreçten geçtiğimi anladığımda, benim de kendime olan inancımı kazanmama yardımcı oldular. Her şey böyle başladı…

Oyunculuk farklı meziyetleri bir arada barındırması gereken çok kapsamlı bir meslek. Daha yolun başında genç bir oyuncu olarak bu kadar kapsamlı bir meslekte olmak sana neler kazandıracağını düşünüyorsun?

Oyunculuğun farklı meziyetleri bir arada barındırması gereken kapsamlı bir meslek olduğuna tamamı ile katılıyorum. Oyunculuğu bu kadar sevmemdeki en önemli nedenlerden biri de, her iş ve karakter ile birlikte gelen yeni zorluklar ve maceralar. Yeni şeyler öğrenmek ve farklı zorluklarla karşılaşmak beni çok çekiyor ve kişisel olarak haz aldığım bir konu. Gerçekten isteyip ve bütün çabanı ortaya koyduktan sonra hayattaki tüm hedeflerin başarılabileceğine inanmaya başladım. Bu meslekte olmak bana hergün yeni bakış açıları ve deneyimler kazandırıyor. 

Bir Nefes Daha filminde yasaklı madde bağımlısı bir karakteri canlandırdın? İyi okullarda okumuş, güzel akademik eğitimler almış biri olarak aslında reel hayatınla tam tersi bir karakteri canlandırdın. Bu karaktere nasıl hazırlandın?

Doğal olarak aldığım eğitim ve geldiğim/yetiştiğim çevre canlandırdığım Fehmi karakterine tamamen zıt. Beni bu karaktere daha da çeken etkenlerden biri bu zıtlık oldu. Rahatlık alanımın dışına çıkmak ilk başlarda zor görünse bile, süreç ilerledikçe bu zıtlıkları kullanarak bir karakter yaratabileceğimi fark ettim. Tabii ki sadece zıtlık değil bolca ortak noktalar da var. Biz de ergenlik yıllarında hangi Rap sanatçılarını dinlediysek, nasıl gençlik aşkları yaşadıysak ve ne kadar karışık ailevi olaylar geçirdiysek o gençler de aynı yollardan geçiyor. Bu film süresince tanıştığım ve vakit geçirdiğim ortamlardan sonra birçok gençlik duygu ve deneyimlerinin evrensel olduğunu düşünüyorum. Karakter ile bağ kurabilmek, karakteri anlamak ve o hayatı anlamak adına yönetmenim Nisan Dağ ile uzun konuşmalar yaptık. Ben karakterin geçmişi ve ana hatlarını kavradıktan sonra, benim fiziki değişim sürecim başladı. Oynadığım rol gereği epey kilo kaybetmem ve postürümü bozmam gerekiyordu. 6 haftalık bir süreçte diyetisyen eşliğinde 12 kilo verdim, sadece toplu taşıma kullandım ve karakterimin limitlerinde bir hayat tarzı benimsedim. Karakterimi daha iyi anlamak adına filmin çekildiği Fatih’in Zeyrek ilçesinde tanıştığın yerli esnaf ve önemli abiler ile uzunca vakit geçirdim. Girdiğim ortamlarda birçok gözlem yapma şansına sahip oldum. Sadece rol için değil kendi açımdan da eşsiz bir deneyimdi.

Senaryo okuma kısmından hazırlık aşamasına kadar karaktere bürünmede ruhsal ve motivasyon açısından herhangi bir zorluk yaşadın mı?

Aslında ilk elime geçen audition metniydi, o da liseden yakın bir arkadaşımın ajansta staj yaptığı bir dönemde böyle bir karakteri görüp, bana haber vermesi ile elime geçti ve ilk okuyuşumdan sonra “Bu karakteri ben oynamalıyım.” dedim. İlk motivasyonum buydu ve bu işi çok iyi bir şekilde başaracağıma çok inandım. Hem yönetmenim Nisan hem de rola hazırlanma aşamasında beraber çalıştığım oyuncu koşum Süreyya Güzel çok yardım ettiler. 3 ay gibi uzun bir süre prova ve hazırlık süreci yaşadık. Bu süreçte karakterin yürüyüşünden uyuyuşuna kadar her ince detay üzerine çalıştık. Hayki ile filmdeki Rap şarkılarını yaratma sürecinde yer aldım ve çok eğlenceli bir süreç geçirdik. Bu süreç bana hem insan hem oyuncu olarak çok şey kattı. Rap müziği anlamak ve bir tarz yaratmak benim için yeterince zorken bir karakterin Rap tarzını anlayıp onu ortaya çıkarmak çok sancılı oldu. Sancılı olsa bile çıkan sonuç beklentilerimizin bile üzerinde. Eminim en başından beri yönetmenim Nisan Dağ ile hayal ettiğimiz, festivallere gitmek için verdiğimiz tüm  emekler karşılığını alacak. Bu süreçte motivasyonumu hep yüksek tutan şey; filme, hikayeye, karaktere olan bağlılığım ve işimi iyi yapmak isteğiydi. Çünkü bu rol ile insanlara kendimi kanıtlamak istiyorum. 

Filmde canlandırdığın karakter Rap söylüyor ve sende sonrasında bir arkadaşında s14 isimli bir grup kurup rap söylemeye başlıyorsun. Müzik aslında hayatında hep varmıydı yoksa müzikle bir bağın olduğunu yeni mi keşfediyorsun?

Filme hazırlık sürecinde kendimi Rap çalışmaya kaptırmıştım, Türkçe Rap çok az bilmeme rağmen küçük yaşlardan beri İngilizce Rap’e olan ilgim çok yüksekti, Lise ve Ortaokul yıllarında okulda birkaç defa sahnede İngilizce Rap yapmışlığım vardı. Bu yoğun çalışma sürecinde grup arkadaşım Yağız Kazım Özkan da kendi dijital platformlarına hazırladığı video’lar için müzik yapıyordu. Kendimizi bir anda onun yaptığı müzikler üzerine doğaçlama Rap yaparken bulduk. Bunun üzerine eve kurduğumuz stüdyo ile Rap’e benzer fakat farklı olan Trap şarkılar üretmeye başladık. Müzik, hayatımda çok iyi bir dinleyici olarak vardı, hiç enstrüman veya vokal geçmişim yok. Fakat kendi ürettiğimiz işlerden çok keyif almaya başladık ve bunları yayınlamaya karar verdik. Aslında yeni keşfettim diyebiliriz.

Şarkınız çok izlenen bir dizide de kullanıldı hatta. Bir izleyici/ dinleyici olarak şarkını başka dizide duymak sana ne hissettirdi? 

Şarkılarımız benden önce ünlü oldu gerçekten. Avlu dizisinde 2 parçamızın yayınlanması bizi S14 olarak çok mutlu etti. Yaptığımız işin hiçbir yapım şirketine bağlı olmadan, tamamen bağımsız ve kendi olanaklarımız çerçevesinde olup, yine de böyle şeyler başarabilmesi bütün müzik yapmak isteyen gençlere güzel bir örnek olmuştur umarım. Yaptığın şeyden keyif almak gerektiğine çok inanıyorum.

Müzikle ilgilenmeye ve yeni şarkılar yapmaya devam edecek misin? Müzik sana ne hissettiriyor? 

Müzikle ilgilenmeye devam ediyoruz, S14 olarak RnB ve HipHop DJ’liği yapıyoruz. Aynı zamanda kendi stüdyomuzda yeni şarkılar üretiyoruz. Kendimi müzisyen olarak nitelendirmem için biraz erken ama böyle bir grubun içinde yer almak ve bir şeyler üretmek her zaman keyif almaya devam edeceğim bir iş. Müzik benim için çok önemli bir motivasyon kaynağı. Gün içinde çok farklı tarzlarda müzikler dinliyorum ve DJ’lik yapmaya yeni başlamamıza rağmen bu işi de çok sevdim. Kendimi bu konularda geliştirmek adına çalışmalarıma devam edeceğim.

Aşk ağlatır dizisinde oynuyorsun ve izleyici tarafından çok sevildi. Dizinin bu kadar iyi gitmesini neye bağlıyorsun?

Bence, Aşk Ağlatır’ın sevilmesindeki en büyük etken samimiyet, hem hikayenin hem de karakterler ve onları oynayan kişierin samimi oluşu. Genç, güzel gelecek vaad eden bir kadromuz var. Umarım daha da fazla ilgi görür ve uzun bir süre bu işi devam ettiririz. Ben içinde yer almaktan çok mutluyum.

Dizide hayat verdiğin Fırat karakteri ile Oktay arasında benzer yönler var mı?

Tabii ki Fırat ve Oktay’ın benzer yönleri var. Benim o karaktere kendimden kattığım bazı şeyler olduğuna da inanıyorum. Karakter bazında benzerliklerimiz; ikimizin de pozitif, güler yüzlü, rahat olması ve tabii yemek yemeye düşkünlüğü. Ben oynuyorum diye söylemiyorum ama Fırat bizim dizimizdeki en sevdiğim karakterlerden biri. 

Şu an için nasıl bir kariyer planlaman var? Yakın gelecek için hedeflerin neler?

5 yaşından beri İngilizce konuşuyorum ve izliyorum. Batı kültürüne çok aşinayım ve bizim kültürümüz ile bunu harmanlayarak ülkemizi yurtdışında temsil edebileceğime inanıyorum. Yurtdışında başarılı olmak hem beni çok  mutlu eder hem de ülkemi temsil etmek gururlandırır. Bu yolda menajerlerim İlker Bilgi ve Cüneyt Sayıl’ın benim için planladıkları kariyer planlamasına güveniyorum.

En çok hangi yönetmen ve oyuncu ile çalışmak isterdin?

Bu soru beni çok heyecanlandırdı. O kadar çok hayranı olduğum yönetmen ve oyuncu var ki, aklıma ilk gelenler; sinematografi ve yarattıkları dünyalar ile beni kendimden geçiren Wes Anderson, Paolo Sorrentino ve Guy Ritchie. Oyuncu olarak da Daniel Craig ve Brad Pitt’in büyük hayranıyım. Türkiye’den yönetmen olarak Nisan Dağ ile tekrar çalışmak isterim. Onun dışında tabii ki Nuri Bilge Ceylan. Söylemeden geçemiyeceğim, Ali Atay ve Feyyaz Yiğit ikilisinin son işlerine çok güldüm. Bir de Cem Yılmaz var. Bu isimlerle komedi yapmak da muhteşem olurdu diye düşünüyorum. Dizi sektöründen ise Zeynep Günay Tan’ın adını verebilirim, aynı Lise’den olmamız ve işlerini çok beğenmemden dolayı.

Kendini ekranda gördüğün o ilk anda neler hissettin?

Kendimi ilk ekranda gördüğümde heycanlandım, aynı zamanda minnettar hissettim. Hala kendimi televizyonda izlerken heyecanlanıyorum, daha alışamadım. Kendimi izlerken hep nasıl daha iyi yapabilirdim diye düşünmekten kendimi alamıyorum, karakteristik bir özellik sanırım.

Eğer bir film çekecek olsaydın, kadroda (türk ya da Yabancı) kimlerin olmasını isterdin? 

Çok kalabalık bir kadrosu olurdu herhalde,herkes olsun isterdim. O yüzden bu soruya bir serbest çağrışım cevabı verip aklıma gelen ilk kişiyi söyliyeyim; Colin Farrell ve Serenay Sarıyaka. Üçümüz bir filmde rol alsak ben izlemek isterdim açıkçası. 🙂 

Gayet fitsin, sporla aran nasıl? Beslenmene nasıl dikkat ediyorsun?

Profesyonel bir oyuncu olarak her daim fiziğime, sağlığıma , kondisyonuma ve gücüme önem vermem gerektiğini biliyorum. Sektör de bu konuda çok zorlayıcı fakat ben her daim spor ile iç içe oldum. Bütün hayatım spor yaparak geçti. Özellikle abim olmak üzere spora ilgi duyan bir ailem var. Göztepe altyapısında futbol oynadım, uzun yıllar okul takımlarında ve klüplerde basketbol oynadım. Spor benim için bir aktivite değil, bir yaşam tarzı. Son zamanlarda yoga ve fonksiyonel antrenmanlara ağırlık veriyorum. Beslenme olarak ise kendimi kısıtlamayı sevmiyorum. Çünkü yemek yemek mutluluktur fakat elimden geldiğince sağlıklı beslenmek için çabalıyorum. Hiçbir supplement veya başka ürün kullanmıyorum ve intermittent fasting yapıyorum.

İzmirli olduğunu biliyoruz, aslında bir çok İstanbullunun kaçış noktası olarak belirlediği bir şehirde büyümüşsün. İzmir ve istanbuldaki hayatını karşılaştıracak olsan İzmirdeki hayatından en çok neyi özlüyorsun?

İzmir Lise yıllarımdan kalma inanılmaz anılarla aklımda hala, orada çok mutlu bir gençlik ve çocukluk geçirdim. Düzenli olarak da hala İzmir’de yaşayan anneanne ve dedemi de görmeye gidiyorum. Çeşme’den ise ölene kadar vazgeçemem herhalde, İzmir’in rahatlık ve hayat alayışını zaman zaman özlüyorum ama İstanbulu’da çok seviyorum. Artık burası da evim gibi.

İstanbul’da favori mekanın neresi?

Annemin evi.

Bu zamana kadar seni en çok etkileyen film hangisiydi?

Bu soruya cevap vermek benim için çok zor. Şuan ilk aklıma gelen, üniversitenin ilk senesi James McAvoy’un oynadığı, seneryosunu da Irvine Welsh’in yazdığı ve Jon Baird’in yönettiği “Filth” Filmi…Hem hikayesi hem de performanslardan çok etkilenmiştim.

Dijital platformlarda yayınlanan hangi dizileri takip ediyorsun? 

Bu aralar çok dizi takip edemiyorum ne yazık ki. Peaky Blinders en büyük favorilerimden. Yakın zamanda Jim Carrey’nin Kidding dizisinden etkilendim. Bir de çok animasyon izliyorum, Netflix’de yayınlanan Archer ile özel bir bağım var; Danger Zone!

Setten arta kalan günlerini nasıl değerlendiriyorsun?

Çok yoğun bir hayatım var. Set/okul arasında kalan vaktimin çoğunu spor ile geçiriyorum. Hergün es geçmediğim meditasyon seanslarım var, kendimi dengelememe ve tazelememe yarıyor. Bu yoğunlukta vakit bulduğumda ise genellikle ailem ile vakit geçirmeyi tercih ediyorum.

Puan verin!

Average rating 3 / 5. Vote count: 2