Röportaj: Seray Yazıcıoğlu Ezmiş – Ayşe Çağla Küçük
Fotoğraf: Burak Elmalı
Styling: Ali Arısoy
Saç: Sabit Akkaya/Hayri Hayta
Makyaj: Rufiye Kalmaz
Mekan: Q4 Production
“Her Yerde Sen” dizisinde canlandırdığı karakter sayesinde hepimizde pozitivizm etkisi yaratan Ayfer Tokatlı ile sonbaharın son trendleri ekoseler, floral desenler ve denim’lerin bir arada olduğu bir çekim ve söyleşi gerçekleştirdik.
Seni biraz araştırdığımızda Tarih öğretmenliği mezunu olduğunu ve Film ve Drama üzerine yüksek lisans yapmış olduğunu öğrendik. İkisi çok farklı meslekler aslında. Nasıl başladı oyunculuk serüveni, nasıl bir hikaye var arkasında?
Aslında çok küçük yaşlarda başlamıştı oyuncu olma hayalim ama geleneksel bi ailem var. Annem ve babam ile aramızda kuşak farkı olduğu için hayata bakış açılarımız bambaşka. Dolayısıyla ilk başta hayallerime ortak olamadılar. Ama benim için her zaman en iyisini düşündüklerine dilediklerine eminim. Üniversite ve bölüm seçme zamanım geldiğinde isteklerimin hayallerimin arkasında duracak güçte değildim. O zamanki Ayfer’in hem ailesini hem de kendisini mutlu etmesi için bi tercih yapması gerekiyordu. Bu da tarih öğretmenliği bölümü oldu. Tarih ilkokuldan beri en sevdiğim dersti. İlgili ve meraklıydım. Üniversiteye başlar başlamaz bir tiyatro kulübüne girdim ve bu kulüple birlikte hayatım bambaşka şekillenmeye başladı. Sanki okuduğum bölüm tiyatroydu da tarihle hobi olarak ilgileniyordum. Sabahlara kadar provalar, oyun çıkarma çabaları, çocuk oyunları derken artık isteklerimin arkasında durabilecek güçte olduğumu farkettim. Ama bi baktım ki 25 yaşındayım. 25 yaş Türkiye’de mesleki anlamda bi şeylere başlamak adına geç kabul edilen bi yaş. Bunun da etkisiyle yüksek lisans yapmaya karar verdim. Yetenek sınavlarına girdim ve kazandım. Aslında Türkiye’de oyuncu olmayı isteyen çoğu kız çocuğundan farklı bi hikayem yok.
Şu sıralar senin için hayat nasıl gidiyor? Her şey istediğin gibi mi?
Bu ara hayatım istediğim gibi mi? İstekler hiç bitmiyor ki. Ama birlikte çalışmaktan haz aldığım bir ekiple birlikteyim ve 21 bölümdür devam eden bir karakter için çalışıyorum. Her ne kadar düzensiz bi hayatım olsa da düzensizlik içinde bi düzenim var. Bunlar hep beni mutlu eden şeyler ama tam istediğim gibi olması için bir tiyatro oyununa ihtiyacım var sanırım. Mesleğe başladığımdan beri tiyatro anlamında ilk boş sezonum
Kendin için bu aralar en çok neler yapıyorsun?
Bakım yapmaya çalışıyorum. Ekranda olmak bakım yapmayı gerektiriyormuş. Nemlendirici aldım mesela. Kendim için yüzümü nemlendiriyorum. 30 yaşındayım ve spor yapmaya başladım. Kendim için spor yapıyorum. Bunların dışında inanın ki özel bi şey yok. Evde dinlenip bir sonraki hafta için enerji toplamakla geçiyor zamanım.
Seni hiç tanımayan birine kendini nasıl anlatırdın? Ayfer’i en iyi anlatan kelimeler neler?
Beni hiç tanımayan birine kendimi bi kaç kelimeyle anlatmazdım galiba. Çünkü kelimeler ifade etmek için hep eksik hep yetersizmiş gibi geliyor. İçim çok fazla, içim çok kocaman.
Seni ilk izlediğimiz günden bu yana hayatında neler değişti?
İlk işim Baba Candır’dı. O zaman hem okuyordum hem tiyatro yapıyordum hem de sete gidiyordum. Yine de her şeye zaman ayıracak ve yetecek kadar zamanım varmış gibi hissediyordum. Şimdi zaman kavramım çok değişti. Sanki ben onu değil de o beni kullanıyormuş gibi. İnsiyatif zamanda. Sanırım hayatımdaki en büyük değişim bu oldu. Daha görünür bi işte olduğum için tanınırlığım arttı ama bunun benim hayatımı değişikliğe uğratacak çok büyük bi karşılığı yok. Büyüdüğümü hissediyorum sonra. Her iş cebimi hayatla Ayfer’le ilgili başka başka çıkarımlar başka tecrübelerle doldurdu.
Oyunculukta dönüm noktan sence ne oldu?
“Dönüm noktası” çok büyük bi tamlama aslında. Oyunculukta aaaa diyip farkındalığımı arttıran dönüşmeme vesile olup dönüştüğüm noktada kendimi iyi hissetmemi sağlayan durumlar çok fazla. Oyunculukta gündem sürekli değiştiği için çözmeye çalıştığım sorular sorunlar da her dönem farklı oluyor. Sanırım bu soruya bu yüzden tek bi cevabım olamaz. Ama son dönemimde beni etkileyen bi kaç cümleyi paylaşmak istedim. Her Yerde Sen’ e başlamadan önce Zeynep Günay Tan’ın workshopuna katılmıştım. Orda “Oyuncular senaryoyla, karşısındaki oyuncuyla, koşullarla savaşmak yerine bu süreyi kendilerini parlatmak için kullansalar her şey bambaşka olur.” demişti. Dönüm noktam değil belki ama benim için güzel bir aydınlanma olmuştu.
Her dizi her karakter eminiz ki sana yeni şeyler katıyor. Bu kez, “Her Yerde Sen” vesilesiyle kendine, oyunculuğuna dair neler keşfettin?
Dizi sürecinde oyunculuğun yalnızca metni deşifre etmek, koşulları düşünmek , duyguya girmek ve ana bırakıp dinlemekten çok daha fazlasının olduğunu biliyorum artık mesela. Hız, matematik, hafıza, pratiklik. Daha önce de dizi tecrübem olmuştu ama bu kadar ağırlıklı taşıdığım bi karakter olmamıştı. Bir çok şeyi Her Yerde Sen’le öğrendim bu sebeple. Dizilerde minimal oyunculuklar gerçek ve organik olma güzellemelerini de çoğu zaman beraberinde getiriyor. Keşfetmek değil belki ama minimal ya da büyük oyunculuğun değil, samimi oyunculuğun ne kadar önemli olduğunu bi kez daha gördüm.
“Azmiye Boşgeçmez” karakterine nasıl hazırlandın? Bir rol için genellikle nasıl bir hazırlık sürecin oluyor?
Senaryoyu okuduğumda Azmiye ile ilgili fikirlerim vardı. Hep düşülen bir yanlış ama az çok nasıl konuştuğunu hayal ediyordum. Tavrını istemeden de olsa belirlemeye başlamıştım. Yönetmen, yapımcı ve senaristlerin olduğu toplantıda aslında ilk bölümde konuştuğu cümlelerin çok fazla yansıtmadığı bi halinin olduğunu öğrendim. Bundan sonrasını şekillendiren ve karakteri doğuran şeyler; kostüm, saç, makyaj ve diğer karakterlerle olan sahnelerindeki atmosferdi aslında. Büyük bi hazırlık sürecinden bahsetmem mümkün değil. Her şey karakterle ilgili benden istenilen şeyleri dinledikten sonra beden formumu bulmam, onu tutmam, diğer karakterleri ve Azmiye’yi dinlememle büyüdü. Süreçte şekillenen ve bitmeyen bir hazırlığım var sanırım.
Canlandırdığın Azmiye karakteri çok sevildi ve bir fenomen haline dönüşmeye başladı. Bunu neye bağlıyorsun?
Herkesin kendini korumaya çalıştığı yara almaktan korktuğu ve bunun için çoğu insana filtre uyguladığı bi dünyadayız. Azmiye kimsenin konuşamadığını konuşuyor. Beğendiğini beğeniyor, sevdiğini seviyor, sevmediğini sevmiyor. Aşk seviyor, sevgi seviyor. Seyirci birbirini seven iyi karakterlerin kavuştuğunu görmek istiyor. Azmiye seven insanları birbirine kavuşturmayı seviyor. Sanırım böyle bi dünyada bu kadar açık oluşu ve kavuşmasını istediği insanlar için harcadığı çaba sevdirdi Azmiye’yi.
İleride mesleğine dair mutlaka gerçekleştirmeyi dilediğin ne var?
İlerisi… Bilmiyorum ki. Uzun zamandır hiç sonrası için büyük planlarım olmadı. Burası o kadar sisli ki, adım adım ilerlemek zorundaymışım gibi geliyor.
Küçükken ne olmayı istiyordun?
Küçükken tiyatrocu olmak istiyorum derdim hep. Ailedeki herkesin taklidini yapıp, toplaşmaları eğlenceli hale getirmeye bayılırdım. Taklit yapmanın ve güldürmenin mesleki karşılığı da tiyatrocu olmaktı benim küçük dünyamda. Tiyatrocu olmayı tiyatroya gitmeden istiyordum.
Çocukluğunda kurmuş olduğun gelecek hayali ile bugünkü Ayfer’in kurduğu hayaller örtüşüyor mu?
Çocukken hayal kurmaktan ziyade uçuyoruz bence. Kuşkusuz ki harika bir uçuş bu. Henüz daha uçmuyorum. Ama kanat çırpmaya başladım sanırım.
Şu an aynayı eline alsan dürüstçe bize sevdiğin ve sevmediğin yanlarını söyler misin?
İçimden geldiği gibi yaşıyorum. Günün sonunda yara alma ihtimalim yüksek olsa da eğer yaşamayı istiyorsam yaşıyorum, samimi olduğumu düşünüyorum, pozitif yaklaşıyorum insan ilişkilerine hep, bol bol gülüyorum güldürüyorum, değer vermeyi, sevmeyi biliyorum, merhametliyim. Bunlar sevdiğim yanlarım. Samimiyetin ve mesafe koymanın ayarını bilmem çoğu zaman, kendimi çok eleştiririm yaptığım herhangi bi şeyden tatmin olmam çok zor, insanlara çok tahammül gösteririm sonra hiç beklemedik bi anda patlak veririm. Bunlar da sevmediğim yanlarım.
Hayranlarından hakkında duyduğun en şaşırtıcı ve en hoşuna giden söz ne olmuştu?
Çok fazla şaşırdığım şey oluyor. Genelde güzel şeyler yazıyorlar ve yaratıcılar. Ama en çok eğlendiğim şaşırdığım ve güldüğüm bir çocuk vardı Baba Candır zamanında o zaman bu kadar görünür değildim. Dünyadaki 17 hayranımdan biri olduğunu söyleyip bana her gün benden bağımsız yaşadığı olayları absürde ederek yazıyordu. Hem çok gülüyordum hem de baya şaşırarak yazılarını takip ediyordum ama hikayeler üzerine kurulu olduğu için paylaşmam çok zor.
Şu anda en çok nerede ve ne yapıyor olmayı dilerdin?
Yaz mevsiminin ılık yaşandığı, çok sakin neredeyse tek tük insanın olduğu bir tatil yerinde kollarımı başımın altına koymuş şezlongda uzanıyor olmayı isterdim. Neresi olduğunun hiç bir önemi yok ama doğanın içinde sakin ve dinleniyor olma fikri şahane.
Kendine dair kırmak istediğin bir ön yargı var mı?
Eskiden daha çok önyargıları olan bi insandım ama hepsini yaş aldıkça farkındalığım arttıkça kırdım. Sanırım kendimde en çok kırmayı istediğim şey: yapamayacağımı düşündüğüm şeyleri yapamamaya o kadar inanıyorum ve sonunda inançsızlıktan o kadar yapamıyorum ki…Böyle durumlarda yapmayı ve yapamamayı eşit ihtimallere indirebilmeyi isterdim.