Röportaj: Seray Yazıcıoğlu Ezmiş – Ayşe Çağla Küçük
Fotoğraf: Okan Turgut
Styling: Ali Arısoy
Saç: Utku Ağagil
Makyaj: Güneş Ark
Güzelliği ve naifliğiyle bizi kendine hayran bırakan Zeynep Tuğçe Bayat ile yağmurlu bir Büyükada gününde oyunculuğu ve hayatına dair çok samimi bir söyleşi gerçekleştirdik.
Closer isimli tiyatro oyununda oynuyorsun öncelikle tiyatro nasıl gidiyor onu soralım?
Tiyatro oyunu oynadıkça büyüyen, güzelleşen, gelişen bir şey. Her oyundan sonra daha çok sevdiğimi hissediyorum. Hem oyunu, hem oynadığım karakteri. Sahnede olduğum her saniye için şükrediyorum. Son oyunda da selam sırasında bunları düşünerek duygulandım. Bir taraftan seyircimize gülümserken gözlerimden bir-iki damla yaş düştü. Ben görülmediğini sanıyordum ama geçen gün bir seyircimizle karşılaştım. “Oyun sonunda çok duygulandınız, orada olmaktan nasıl mutlu olduğunuz belli oluyordu.” dedi. Bu hissin seyirciye geçebilmesi paha biçilemez.
Canlandırdığın karaktere nasıl hazırlanıyorsun?
Karakteri fiziksel olarak giyebilmek için pole dans dersleri aldım. Böyle bir sahne olmamasına rağmen bunun karakterin duruşunu, yürüyüşünü bulmamda yardımcı olacağını düşündüm. Öyle de oldu. Bunun yanında Alice’i anlamak önemliydi. Hem çok karışık, hem de bir o kadar net bir karakter. Sevgi kelimesine yoğunlaştım. Zaten oyunun cümlesi de bu: “Sevgi neden yetmez?”
Malum çağımız dijital, son zamanlarda çok popüler olan dijital platformda yayınlanan diziler hakkında ne düşünüyorsun? Böyle bir dijital projede yer almak ister misin?
Çağa ayak uydurmak önemli. Demek istediğim geçici olsa bile popüler olanın peşinde koşmak değil. Aklın ve sezgilerin yardımıyla değişimi gözlemlemek ve gelişenle birlikte gelişmek. Dijital projelerin en güzel yanı daha kolay ve hızlı bir şekilde daha çok insana ulaşmak. Bunu hangi oyuncu istemez ki? Yine de mesleğini çok seven bir oyuncu olarak projenin bütünü beni en çok ilgilendiren şey oluyor. Senaryo, karakter, yönetmen, yapımcı… Sadece yayınlanacağı platform değil, hepsi çok önemli. Zaten dijital platformun izleyicisi de daha seçici olmaya başladı. Bu da işlerin daha iyi olmasını sağlıyor. Bu güzel bir döngü.
Tiyatro, sinema filmi ve televizyon; üçünün de senin için en güzel yanları neler?
Sahne üstünde her şeyi bir yana bırakıp “şimdi ve burada olmak” dünyanın en zor şeyi olabilir. O yüzden tiyatro bana bambaşka bir haz veriyor. Sinema ise ölümsüzlük demek. Özenle sakladığınız aile albümü gibi bir şey. Televizyon da izleyici ve oyuncuyu kavuşturan en kısa köprü. Hepsi de birbiriyle bağlantılı.
Son zamanlarda tiyatro izleyicisinde bir artış olduğu aşikar. Bunu neye bağlıyorsun?
Bu gerçekten doğru. Bu durum beni çok mutlu ediyor. Kadim bilgilerin doğada yok olmaması gibi tiyatro da asla yok olmayacak. Ama izleyicinin artması bence hep konuştuğumuz dijital çağın bir yansıması. Teknoloji nereye giderse gitsin insan her zaman bir denge ve huzur arayışında oluyor. Tüm dünyadaki ekonomik ve toplumsal sorunlar, bunların yaşattığı bunalımlar sonucu insanlar ihtiyaç duydukları iç huzuru sanatta buluyor sanırım.
Tiyatrodan ve provalardan kalan boş zamanlarınızı nasıl değerlendiriyorsun?
Dil öğreniyorum. İngilizce ve İspanyolca biliyorum. Şu anda Fransızca’yı geliştiriyorum. Ders alıyorum ama gerçekten ilerletmek için ders almak yeterli olmuyor. Ders dışında da zaman ayırmak çok önemli. Bir de müzik var. Şarkı besteliyorum, söylüyorum. Biraz piyanoyla uğraşıyorum. Tüm bunlara spor ve her fırsatta seyahat eklenince boş zaman diye bir şey bilmiyorum ben.
Hukuk mezunu olduğunu biliyoruz ama avukatlık yapmıyorsun. Oyunculuk ve hukuk ayrı iki meslekler. Hayatındaki yerlerinden bahseder misin?
Oyuncu olmaya 12 yaşında karar verdim. Ne olursa olsun bunun peşinden gideceğimi biliyordum ama sosyal bilimlere karşı ciddi bir ilgim vardı. Lisede derslerim de çok iyiydi. Üniversite sınavında yüksek puan aldım. Küçük bir şehirde doğup büyüdüm ama hukuk fakültesi beni İstanbul’a getirdi. Böylece sosyal bir bilim okurken tiyatroya da yakınlaştım. Ayaklarımı yere sağlam bastıran, analitik düşünmeyi öğreten yer hukuk fakültesidir. Avukatlık yapmıyorum çünkü hukuk fakültesini bitirir bitirmez konservatuvar sınavlarını kazanıp oyunculuk okumaya başladım. Konservatuvarla aynı zamanda profesyonel oyunculuk kariyerim de başlayınca artık ilerleyeceğim yol belli olmuş oldu. Üstüne koya koya ilerlemek istiyorum.
Oyunculuğun seni besleyen tarafları neler?
Her yeni karakter başka bir şey öğretiyor. Bazen bende olan ama daha önce fark etmediğim özelliklerimi keşfediyorum, bazen de asla deneyimleyemeyeceğim şeyleri deneyimlemiş oluyorum. Heyecanlı, rutini olmayan bir meslek. Bende hep bir çocuk merakı uyandırıyor. Bu da yeni şeyler öğrenmek demek.
Karakterinin en belirgin özelliği nedir?
Çalışkanlık ve öğrenme merakı.
Küçüklüğünden beri sahip olduğun bir takıntın ya da alışkanlığın var mı?
Not tutuyorum. Çantamda küçük bir ajandayla geziyorum. Çoğunlukla yapacaklarımı değil yaptıklarımı yazıyorum. Günlük diyemem ama bir tür seyir defteri. Ara sıra eski defterleri karıştırmaya bayılıyorum. Çocukluğumdan beri yaptığım için kaç tane defterim var bilmiyorum.
Beslenme ile ilgili uyguladığın herhangi bir program var mı? Yediklerine dikkat eder misin?
Çok dikkat ediyorum. Çünkü dikkatli beslenmeye alıştıktan sonra hayatımda büyük değişiklikler oldu. Uykum daha kaliteli, gün içinde enerjim bitmiyor. Ne yediğinin dışında ne zaman yediğinin de önemi var. Akşam 06:00 ile sabah 10:00 arası olabildiğince bir şeyler yememeye dikkat ediyorum.
En büyük hayalin nedir?
Uluslararası projelere dahil olmak ve konuştuğum diğer dillerde de oyunculuk yapmak en büyük hayalim.
Hayat mottom diyebileceğin bir şey ya da bir cümle var mı?
Her sene hiç görmediğim bir yere gitmek ya da hiç bilmediğim bir şey öğrenmek diyebilirim.
Uzun süredir Cansel Elçin ile bir ilişkiniz olduğunu biliyoruz, beraber nasıl zaman geçiriyorsunuz?
Seyahat etmeyi çok seviyoruz. İkimiz de çok gezmişiz, o yüzden şu sıralar görmediğimiz yerlere gidiyoruz. Onun dışında spor yapıyoruz. En sevdiğimiz spor da tenis. Bir de o Fransızca çeviri yapıyor, ben de o sırada Fransızca çalışıyorum. Güzel bir çalışma disiplini yarattık. Ayrıca beraber Closer’da oynadığımızı eklememe gerek yok sanırım.
Uzun ilişkinin sırrı sence nedir?
Sevgi ve saygı. Klişe gelebilir belki ama bu her ilişkide böyle, iş ilişkisi ya da arkadaşlık ilişkisi fark etmiyor bence. Ama şu sıralar anı yaşamak üzerine düşünüyorum. Zaman sanki ancak böyle yavaşlıyor. Ben güzelliklerin tadını ancak böyle alabiliyorum.
Zeynep Tuğçe Bayat ile KISA-KISA
• Dinlemekten hiç sıkılmadığın bir şarkı var mı?
My Funny Valentine
•Kahve mi, çay mı?
Kahve
• Herhangi bir batıl inancın var mı?
Doğanın büyük gücüne inanıyorum
• Seni en çok etkileyen film hangisi?
Persona (Ingmar Bergman)
• Asla yemem dediğin bir yemek var mı?
Aşırı soslu yemekler
• Tüm dünyada en sevdiğin şehir/ülke hangisi?
Sevilla, İspanya
•Salata mı makarna mı?
Salata
•Çantanda her zaman bulundurduğunun 3 şey?
Not defteri, kalem, dudak nemlendiricisi
• Kedi insanı mısın yoksa köpek mi?
Kedi. Ama köpeklerin de ayrı yeri var.
•En büyük fobin ne?
Sevdiklerime bir şey olması.