Röportaj: Ayşe Çağla Küçük – Seray Yazıcıoğlu Ezmiş
Fotoğraf: Ali Selimoğlu & Okan Erkmen
Styling : Yusuf Can Dirik
Makyaj: Gizem Ergin
Saç: Enver Nuhoğlu
Mekan: Hotel Des Arts
Birçok başarılı projede yer alan, başarılı ve güzel oyuncu Asena Tuğal ile İstanbul’un tarih kokan semti Galata’da çok özel bir çekim gerçekleştirdik.
Bize kendinden biraz bahsedebilir misin? Hikayen nasıl başlıyor?
Bu soruya bi türlü alışamadım. Kendimden bahsetmeyi hiç sevmiyorum. Konuştukça kendileri bir yerde konumlandırsın insanlar, o daha mantıklı geliyor.
Çocukluğunda kurmuş olduğun gelecek hayali ile bugünkü Asena’nın kurduğu hayal arasındaki en büyük fark ne?
Ayaklarım yere basıyor. Çocukken haliyle dar bir dünya görüşüne sahip oluyorsun. Zihnin Tabula rasa… Tanıdığın insanlar, okuduğun izlediğin gördüğün şeyler 1 gigabyte yer kaplamıyor. Yaşanmışlıkların, tecrüben varla yok arası. Bir de aksi gibi boş bir özgüvenin var patlıyor olur olmaz… Ama bununla çelişkili olarak bedeninle, yaptıklarınla ilgili her eleştiride de yıkılıyorsun. Dolayısıyla o zihniyetin ürettiği hayaller de yer yer saçmalayabiliyor..Es kaza hayallerin gerçekleşse belki de hayatının en kötü seçimi olacak… Ellerin dolma gibi piyanist olucam diye tutturuyorsun, sesin tavuskuşu gibi şarkıcı olucam diyorsun.. Bilinç değil de güdülerinle kuruyorsun hayallerini. .. Şimdi daha geniş açıyla bakıyorum dünyaya. Hala 360 derece değil açım ama günü kurtarıyor diyelim. Çocukken hayallerim vardı az çok, şimdi ne değişti dersen…. Bir checklist’im var ona uyan planlar yapıyorum.
Haber muhabirliği, modellik ve en son oyunculuk. Bu kadar meslek denemişken oyunculukta karar vermendeki sebep neydi? Kariyerine neden haberde ya da modellikte devam etmedin?
Saydıklarının dışında belki 5-6 farklı işe daha girip çıkmışımdır. Gerçeğini bulmak için deney yapma şansın varsa niye yapmayasın ki? İlla hipotetik olarak bu işi sever miyim diye beyin fırtınası yapmaya gerek yok. Git, çalış, bak, gör, seviyor musun yapabiliyor musun anla, azıcık ampirik ol. Baktın olmadı, umduğun gibi çıkmadı değiştir…Ama bir de dünyanın gerçekleri var herkes eat pray love gibi kendini keşfetme şansına sahip değil. Evde ekmek bekleyen varsa, kredi kartın hep limit yetersiz diye olur olmadık yerlerde ötüp seni rezil ediyorsa, sen nasıl hayallerimin peşinden koşucam dünyanın öbür ucuna gidicem diyebilirsin ki? Hadi koydun kafana, gayret ettin, gittin diyelim sen work and travel ile hamburgercide çalışırsın, Amerika gördüm dersin. Senin zengin akranların Financial Center’da staj yapar. Diğerleri ısınma koşusu yapar alkış toplar, sen maraton koşmak zorundasındır. Daha kötü senaryo : bazen o da yetmez…Son yıllarda bi milenyum gazı herkes hayallerinin peşinden koş, Secret, Ferrarisini Satan Bilge bol keseden dağıtıyor, görüyorum. Ama ailen varlıklı değilse, her mantıklı insan gibi mevcut koşulların içerisinde en iyi yere gelmeye çalışıyorsun. Bazen zorluyorsun oluyor. Bazen yalan oluyor. Ben de koşullarım, imkanlarım, yeteneklerim dahilinde yapabileceğim meslekleri denedim. En çok oyunculuğu sevdim orada kaldım. Belki başka şeyleri de sevebilirdim, ama sevdiğim yerde kalmayı da sevdim.
Peki oyunculuk, mesleğini biraz anlatabilir misin? Zorlukları, keyifli yanları ve birçok kimsenin bilmediği yönleriyle nasıl bir meslek oyunculuk?
Yeryüzünde 8 milyar kişi yaşıyoruz. Birilerini seviyor, bişeyler hedefliyor, bişeylere inanıyor, bi şeyler yapıyoruz, bişeyleri de yapamıyoruz. Günün sonunda, istatistiksel olarak 8 milyar hikayeden birini yaşayıp ölüyoruz. E bunun istisnası var mı var. Şizofreni isen bir vücutta 5 10 karakter iyi kötü yaşıyorsun. Ya da hadi reenkarnasyona inanıyorsun 3-5 farklı bedende geldim dünyaya bende hikaye çok diyorsun e o da bi yerde bitiyor. Oyunculuk şurada güzelleşiyor. Her projede farklı bir hikayedesin..Bir de bunun tarihi filmi var, bilim kurgusu var, fantastiği var, aksiyonu var…O da yetmiyor hikayesini oynadığın karakter gibi, mekan ve zaman olarakta seni normların dışına çıkarıyor. Adeta kuantum boyutta bir parçacıksın.Süpermeni de oynayabilirsin senaryoda, süpermen’sin ama yükseklik korkun var .. Marsta yaşayan ama canı gözleme çeken birisi olabilirsin. Veyahut 2.dünya savaşında ki bir hemşire olabilirsin, hemşire ama kan tutuyor. Oyunculukta hayattaki farklı bireyleri, tüm amaçlarını, zevklerini, hayallerini, beklentilerini, acılarını ve üzüntülerini tecrübe edebilme şansına sahipsin.
Canlandıracağın bir karakter için ön hazırlık yapıyor musun? O süreci biraz anlatabilir misin?
Yapmazsan ne işin var sette diye sorarlar. Ben bişeyler tasarlıyorum, gösteriyorum zaten bir umut ışığı varsa yönetmen direktifleriyle karakteri daha başka bir noktaya getiriyor, senaristler bazen kalemlerini sana göre şekillendiriyorlar, konuşup tartışıp bir karakter yaratıyorsun. Kolektif bi iş bu, sadece evde ben böyle bişey yarattım oldu ile bitmiyor.
Seni ilk izlediğimiz günden bu yana neler değişti hayatında?
Her şey değişti… Zaten değişmezse sıkıntı var demektir. 10 sene geçti az değil…
Nasıl bir sinema filminde ya da dizide, nasıl bir karakter canlandırmak ve kiminle başrol oynamayı istersin? Oyunculuk anlamında rol modellerin var mı?
Güçlü kadın karakterleri oynamayı seviyorum…İdolüm yok ama aşırı iyi oyunculuklar görüyoruz.. Ağzım açık izliyorum, etkileniyorum.
Oyunculukta ulaşmak istediğin hedef ne? Herkes tarafından tanınan ve hatırlanacak bir oyuncu olmak mı yoksa seni tatmin olmuş hissettirecek noktaya ulaşmak mı?
İşimi seviyorum bazen güzel sahneler çıkıyor, bazen çıkmıyor. Sanırım hiçbir zaman tatmin olamayacağın bir meslek bu çünkü hep daha iyisi olabilirdi aslında diyip duruyorsun. Çünkü hep daha iyisi var. Ben dürüstçe elimden gelenin en iyisini yaptım diyebildiğim zaman, o bana yetiyor. Yoksa çok tanınan berbat oyuncular da var, çok iyi oldukları için tanınan çok iyi oyuncular da var. Bence popülarite, tanınırlık ve oyunculuk arasında her zaman doğru korelasyon yok.
Peki hayatından oyunculuğu alsak ne yaparsın?
Aldırmam… İllaki alacaksan geri alırım…
Kendinle en çok hangi konuda gurur duyuyorsun? Kendinle çatıştığın, çelişkiye düştüğün durumlar oluyor mu?
Bu hep oluyor. Dün gurur duyduğun şey, bugün seni aptal hissettirebiliyor. Bugün utandığın şeyle yarın gurur duyabiliyorsan. Bu bence genel olarak tüm insanlığın kaderi. Sokrates savunmasında inatçı olmasaydı ölmeyecekti ama aynı inadı onu ölümsüz yaptı. Savaş alanında cesur olana madalya veriyoruz. Pandemide cesurum bana bişey olmaz diye maskesiz gezene gerizekalı diyoruz. Dün köleleriyle gurur duyan insanların torunları bugün dedelerinin utancı silmeye çalışıyor. O yüzden gurur duyacağımız şeyler uzay zaman koordinatında nerede olduğunuzla alakalı. Koordinat değişince bambaşka bir durumda kalabiliyorsun.
Geçmişte ülkemizi tekvando milli takımında temsil etmişsin. Sporcu olarak milli takıma girmek oldukça disiplinli ve fazlaca antrenmanlı çalışmayı gerektiriyor. Spor disiplini hayatında da küçük yaşlardan itibaren var sanırım. Bu disiplinin sana ne gibi getirileri oldu mesela?
Jordan Peterson bu konuda söylenmesi gereken her şeyi söylüyor zaten, ben de farkında olmadan uyguluyormuşum diyelim. Babam asker annem ondan çok asker. Bi sistemle yetiştirdiler beni. Disiplinliyimdir. Düzenliyimdir. Mizaçım bu. Ben de ancak böyle sistemim olunca hayatımı kontrol edebiliyorum. Diğer türlü yapamıyorum, kendimi tembel hissediyorum, dağılıyorum. Dağılınca toparlamak daha da zor oluyor. O yüzden düzen, disiplin benim hayatımı kurtarıyor. Odanızı toplayın, o düzenli olunca siz de düzene giriyorsunuz. Ondan sonra dünyanızı değiştirmek kolay.
Birçok spor dalı varken sen tekvandoyu seçmişsin. Tekvando sana neden cazip geldi?
Ben seçmedim aslında. Basketbol oynuyordum, tekvando hocası kemik yapıma bacak boyuma huyuma suyuna baktı. Gel burada başla dedi öyle başladım. Müsabakalarda iyi olunca devamı geldi.
Eğitimini de Boğaziçi Üniversitesi’nde “double major” olarak tamamlamışsın. Milli sporcu, Miss Turkey derecesi, kürek sporunda uluslararası dereceler, çok başarılı bir eğitim hayatı. Aslında bugüne kadar bir sürü başarı elde etmişsin. Ardından da birden fazla meslekle uğraşmışsın. Gerçekten başarı senin için ne ifade ediyor?
Başarı çalışınca, düzenli ve istikrarlı çalışınca gelen bişey… Belki istediğin formda gelmiyor ama bi formda mutlak geliyor…
Hayatta direnç gösteremediğin, hemen yelkenleri suya indirdiğin bir şeyler var mı?
Köpeğim tesla… Köpeğim dediğime bakma o Pavlov, ben onun köpeği gibiyim. Şartlandırmış beni, o bakıyor bana, ben de ne istese yapıyorum.
Kendini hangi konularda iyi ve farklı buluyorsun? Yıllar içinde hayatını şekillendiren dönüm noktaları var mı?
Çok okuyorum insanlar çok okumuyor bu da çok fark yaratıyor. Dönüm noktalarına gelince benim de hayatımda plot twistler oluyor doğrultumu değiştiriyor, devam ediyorum.
Peki şu sıralar okuduğun, gördüğün, tecrübe ettiğin ve seni etkileyen ne var?
Kara deliklerle ilgili şeyler okuyorum. Zaten Nobel fizik ödülü de Penrose’a gittiği için bi daha merak sardım. Bence fiziğin en ilgi çekici konularından biri, seviyorum. Bir de son zamanlarda antropoloji ile ilgilenmeye başladım. Yeni şeyler öğreniyorum.
Gündeminde ne var bu aralar? Nelerle meşgulsün, en çok kafanı neler meşgul ediyor?
Gündemimde pandemi var herkes gibi. Bir de yeni işlerle görüşüyorum, onların heyecanı sardı.İstanbul’a dönünce podcast’e ara vermiştim, ilginç konu başlıkları seçtim onları toparlıyorum.
Kendine vakit ayırdığında neler yapmaktan hoşlanıyorsun? Ruhunu en çok nasıl beslemeyi seviyorsun?
Yüzerek. Fırsat bulunca denize girerim, giremiyorsam deniz kenarında otururum, ayağımı denize sokarım… Kendime en büyük hediyem yüzmeye zaman ayırmak..Bana en iyi gelen şey suyun içinde olmak… Ne yazık ki denizden uzaklaşınca mutsuz bir insana dönüşüyorum…
Güzellik kavramı senin için neler ifade ediyor, güzel kadın olmanın kriterleri neler senin için?
Biz insanlar salt fonksiyonel canlılar değiliz. Daha rahat yürümek için ayakkabı icat ettik sonra yürümeyi imkansız hale getiren topuklu ayakkabılar giydik. Bir şeyin güzel olması çoğu zaman mantıklı, sağduyulu ve fonksiyonel olmasından değerli olabiliyor. Çünkü estetik ve güzellikten keyif almak güdüsel olarak bedenimize yüklenmiş. O yüzden tavuskuşu evrimini uçmaya ayıracağına tüylerine harcamış. Her canlı kendi formunun en güzel haline gelecek şekilde evrilmiş, desenler kazanmış, renklenmiş, uzamış, değişmiş. Doğa sadece amaca uygun ürünler değil, aynı zamanda güzel tasarımlar sunuyor. Güzellik, estetik algıları bizim software’imizde var, yaşadığımız kültür onu şekillendiriyor, biz de farkında olmadan etkileniyoruz. Güzellik manipülasyon için çok etkili bir araç çünkü bakana keyif veriyor. Bu yüzden güzel olmak önemli ve çok avantajlı bir durum.. Ben güzelliğin kriterlerini kısıtlamayı sevmiyorum. Güzel güzeldir. Değilse de değildir. Güzel olan 100 metreden belli eder kendini… Güzel olmayan da en fazla bi göz yanılması yaşatır, sonra dersin ki bu güzel değil .Bunlar hep kolektif hafıza ve beynimizin binlerce yılda oluşturduğu eş bulma kodları.. sistemimiz estetik olana her zaman için kendi karar veriyor ve bu mantığın önüne geçebiliyor.
Oyuncu Şahin Irmak’la evlisin. Biraz klişe bir soru ama iki oyuncu olarak bir evliliği yürütmek zor mu? Bu bir avantaj mı? Yoksa dezavantaj mı? Birbirinize mesleki anlamda ne gibi destek oluyorsunuz?
İkimizin de aynı meslekte olması avantajlı bir durum. Bi şeyi anlatacağımız zaman bi film izlediğimizde, mesleki bir konuda konuşacağımızda boş bir sayfa açıp 20 dakika mevzuyu anlatmaya gerek kalmıyor. Bunun dışında şahinin oyunculuğunu çok beğendiğim için hep fikrini sorarım…
Çok uzun süreler çalışıyorsunuz. Böyle durumlarda mesleğiniz evliliğinize ne kadar dahil olabiliyor? Çalıştığınız zamanlarda birbirinize vakit ayırabiliyor musunuz?
Setler yoğunsa bazen hiç görmediğim günler oluyor, setimiz yoksa bazen 24 saat beraberiz. Bi şekilde orta vadede bakınca iş için geçirdiğin zaman ailenle geçirdiğin zaman grafikte dengelenmiş oluyor.
Evlilik çok kolay gibi gözüken ama sabır, saygı ve sadakat isteyen bir şey. Sence aile olmanın en güzel yanı ne?
Sevgi saygı sadakat gibi çoğu kişi tarafından ihtiyaç duyulan kavramlar genel anlamıyla ilişki kurmanın gerekliliği.arkadaşın sevgilin annen baban kardeşin kocan her kime sevgini sadakatini desteğini ilgini vaktini sunarsan ve onlar da sana sunarlarsa bir zaman geliyor ve aile oluyorsun. Ama ne yazık ki bu güzel kavramlar genelde sadece evlilik kurumuyla sınırlandırılıyor… bu da bekarlığa karşı, sevgili olmaya karşı negatif ayrımcılığa neden oluyor. Nikahlı olup Eskimolar’ı bile şaşırtacak kadar poligamik yaşayanlar da var. Hiç evlenmeyip çok iyi aile olanlarda.. Menekşe güzel bir çiçektir ama bir çiçeğin güzel olması için mutlaka menekşe olması şart değildir.
Hayatında seni neler beklediğine dair bir tahminin var mı ve tabii ki iş anlamında sırada ne var?
Yani birtakım olasılık fonksiyonları var… Sen onlardan biriyle etkileşime giriyorsun ve o olasılık senin için artık gerçek oluyor onu yaşıyorsun. Bazen seçim kararı sende oluyor, özgür irade… Bazen hiç müdahale edemeden bir yola giriyorsun, özgür olmayan irade.. Geleceği yorumlamak zor. Bi de felsefesini bir kenara koyarsak, akarsuyun debisinin bile değişmediği, ekonomi sabit, hayat stabil, rüzgarın hızı belli olan bir nordik coğrafyada yaşamıyoruz. Yarın kriz mi çıkacak, dolar ne olacak, hayat ne getirecek bilmediğimiz gibi, bu coğrafyada her şey çok hızlı değişiyor. O yüzden gelecekle ilgili bir tahminde bulunmak bana imkansız gibi geliyor…