Röportaj: Ayşe Çağla Küçük – Seray Yazıcıoğlu Ezmiş
Fotoğraf: Sezer Arıcı
Öğretmen dizisi ile dikkatleri üzerine çeken yakışıklı oyuncu Mert Ramazan Demir ile keyifli bir söyleşi geçirdik.
Nasıl bir ailede, nerede büyüdün?
5 erkek kardeşin en küçüğü olarak İstabul Şile’nin bir köyünde büyüdüm. Annem ev hanımı babamda esnaf ve ticaretle uğraşıyordu. Lise sona kadar Şile’de yaşadım.
Karakterinin şekillenmesinde sence annen mi yoksa baban mı daha etkili oldu?
Tabii etkileri vardır üzerimde ama ikisi de değil. Ben kendi kendimle var olma çabası gösterdiğimi söyleyebilirim. Ve hala da bu mücadelem devam ediyor.
“Ben oyuncu olacağım” dediğin ilk ana dair hatırladıkların neler?
17 yaşındaydım. O dönemde Denizli’de üniversite okuyan abimin yanında yaşıyordum. Bir tiyatro oyununu okuyor ve aynı zamanda da oynuyordum. Sizce ne olabilir o oyun? Tabii ki Hamlet… Bu anı hatırladığımda çok organik gelir bana hep, çok dürüst bir merak var o anda. Kendi kendime rol yapmaya çalıştığım… ilk an o sanırım.
İlk deneme çekiminde neler hissettin?
İlk deneme çekimimi tam hatırlamıyorum elbette ama o dönemlerle ilgili heyecanımı hatırlıyorum. Her gittiğim deneme çekimi benim için büyük heyecandı. Ama menajerim Tümay Özokur’un bana destek olması benim için büyük şanstı. O heyecan hala var ve yıllar sonra da olacak.
Öğretmen dizisinden önce iki filmde rol almışsın. Dizi senin için yeni bir serüven diyebiliriz. Peki nasıl gidiyor, alışabildin mi set ortamına?
İlk 1 hafta açıkçası benim için zordu. Çünkü dizi setinde her şey çok hızlı gelişiyor bir anda hazır değilken kendini sahnede bulabiliyorsun. O hız başlangıçta korkuttu beni, daha sonra ayak uydurmaya başlayınca alıştım ve hoşuma gitti.
Canlandırdığın karakterden bahsedecek olursan “Ateş” ile en benzeyen ve hiç benzemeyen yönlerin neler? Senaryoyu ilk okuduğunda neler hissetin?
Ateş, hepimizin hayal edebileceği, aşina olduğumuz bir karakter ancak beraberinde birçok katmanları var. Tabuları ve korkuları olan; ama o korkuları hırçınlığıyla bastıran bir genç. Ben ve bu coğrafyanın gençlerinden çok uzak değil açıkçası. Farklılığımıza gelince, ben onun kadar kaderci biri değilim. Çünkü ben her koşulda, “kazıyarak çıkarım kuyudan”…
Role girmeden önce, zihinsel olarak nasıl bir hazırlık içine giriyorsun?
Genelde müzik dinleyerek. Ama bunu bir metot olarak uydurmuş değilim. Bir şekilde sahneden önce bunu yaparken buluyorum kendimi. Ama tabii ki, oraya gelmeden önce çalışabildiğim kadar çalışıyorum rolüme. Çalışmak beni kapının eşiğinde getiriyor. Sahne öncesi müzikle sağladığım konsantrasyon ise kapıdan içeri sokuyor.
Bir karaktere hayat vermenin en heyecan verici yanı ne senin için?
Ona istediğim gibi şekil vermek. Ben bir karaktere büründüğüm andan sonrasıyla daha çok ilgileniyorum aslında, tabi ki senaryonun gerekliliklerini göz ardı etmeden karakterin içinde gezinmek ve onun içinden de başka bir mizah çıkartabilmek beni en çok heyecanlandıran şey.
Yeni nesilden bir oyuncu olduğun için soruyoruz, şu an sana hangi platform daha yakın ve efektif geliyor? İnternet mi, televizyon mu, sinema mı?
Sinema, asıl varolmak istediğim yer; ardından ise daha özgür olduğunu düşündüğüm ve dünyanın yöneldiği yer internet geliyor. Televizyon sınırları belli ve arkaik kalmış; formülüze olmuş bir alan. Bu mesleği yapmıyor olsam da sinema ve internet ilgimi daha çok çekerdi.
Dünya sinemasında en beğendiğin ya da idol kabul ettiğin oyuncular kimler?
Daniel Day Lewis ve Leonardo Di Caprio.
Oyunculuğa dair gerçekleştirmek istediğin hayaller neler?
Yani bu soru kendiliğinden klişeleşmiş laflarla kendi cevabını veriyor gibi geliyor bana. Şaka bir yana elbette çok fazla hayalim var. Bunları realize etmek için çok fazla çalışmam gerekiyor. Zihnimi, bedenimi ve ruhumu bu hayallerime hazır hale getirmeliyim; spesifik bir cevap veremem, ama işin sonunda tüm kreatif kontrolün bende olduğu işler yazmak ve oynamak istiyorum.
Bir günün nasıl geçiyor? Set olduğunda ya da olmadığında nasıl bir rutinin var?
Benim için zor bir soru bu. Çünkü çok değişiyor. Bazen sadece uyuyarak, bazen tüm gün film izleyerek… Set olduğu zamanlar sadece sete konsantre oluyorum ve o gün başka bir şey yapmıyorum.
Seni en çok neler heyecanlandırır, mutlu eder ve üzer?
Ben hayatın kendisini tüketmenin peşindeyim; yeni hisler ve deneyimler beni heyecanlandırıyor. İşimin ve bu hayat tüketiminin sonundaki tatmin beni mutlu eder. Üzülmenin karşılığına gelirsek bilmiyorum, duygusal sayılırım ama çok melankolik biri değilim.
Seni hiç tanımayan birine kendini anlatmak için hangi kelimeleri tercih edersiniz?
Üç kelimeden şöyle bi tamlama çıkartabilirim sizin için… Tutkunun naif gizemliliği(!)
Hayatının dönüm noktası ne?
Şimdi geçmişi düşündüğümde tek başıma yaşamaya başladığım dönem hayatımın rönesansı gibi görünüyor gözüme, hayatımın tüm sorumluluğunu omuzlarıma aldığım zaman, benim dönüm noktam.
En sevdiğin ve sevmediğin yönlerin neler?
Ben hype anları olan ve o anların peşinden gidebilen biriyim. Yani mesela sevdiğim ve içinde olmak istediğim bir şey var, ama benim için sonuçlarından emin değilim ya da çok meşakkatli bir yol olduğunu düşünüyorum; önemli değil eğer ben orada olmak istiyorsam tüm sorumluluğu alıp sonuna kadar giderim. Bu sevdiğim bir özelliğim. Ancak kötü özelliğim de bunun içinde gizli. Mesela geçen yaz bir kısa filmin başrolünde oynadım. Filmi arkadaşlarımla birlikte yapıyorduk ama sonuçta ben bir oyuncu olarak oradaydım. İşler istenildiği gibi gitmedi ve ben kendimi hem cast, hem prodüksiyon, hem de oyunculuk yaparken buldum. Beni çok yoran bir sorumluluğun altına sırf o rolü oynamak için girdim. Pişman oldum mu bilmiyorum, filmi daha izleyemedim ama bu bir şeylerin peşinden gitme durumu beni hem heyecanlandırıyor, hem de yıpratabiliyor. Ama günün sonunda hayatın zaten böyle bir şey olduğunu düşünüyorum. İyi ve kötü her şey iç içe…
Kendini geliştirmekte olduğun başka bir tutkun var mı?
Kendimi geliştirmekte olduğum tutkum hayat diyebilirim. Oyunculukta buna hizmet ediyor benim için. Ne yazık ki spesifik örnekler veremiyorum çünkü büyük resimde asıl tutkunu olduğum şey bir kere yaşayacağım bu hayat deneyimini dolu dolu tüketebilmek.
Sporla aran nasıl? Beslenmene dikkat edebiliyor musun?
Basketbol, futbol, masa tenisi, yüzme ve boks gibi sporun birçok dalı ile ilgileniyorum. Beslenmeme de dikkat ediyorum.
Her şeyi çok hızlı tüketiyoruz; özellikle de aşkları. Senin ilişkilere bakış açın nasıl?
Bu soru üzerine çevremdeki insanları düşündüğümde, birbirinden çok farklı karakterler olduğunu fark ediyorum. Bu benim her bir arkadaşımdan farklı şekilde beslendiğim anlamına geliyor ve benimde onları farklı şekillerde besleyebildiğim… Değerli olan ve beni heyecanlandıran bu. Tabii ki hayatıma kısa dönem girip çıkan insanlarda var, ama güçlü bağlar kurduğum tükenmeyecek dostluklar da var. Ben samimi ve naif olan her şeyin yanındayım.
Güzel bir kadını nasıl tarif edersin?
Duru, olduğu gibi ve aktif …
Peki sırada neler var? Geleceğe dair en çok neyin hayalini kuruyorsun?
Üretimle geçmiş bir hayatın hayalini kuruyorum. Dediğim gibi; yazmak, bir araya getirmek ve oynamak. Amacım üretmek.