Bu özel röportajda, sahne ve ekranın başarılı isimlerinden Başak Gümülcinelioğlu ile bir araya geldik. Oyunculuğuyla izleyicileri büyüleyen Başak, hayatın sahnesinde ve kamera arkasında sürükleyici bir hikayenin parçası. Röportajımızda, kariyerinin yanı sıra kişisel hayatını, projelerini, tutkularını ve gelecek planlarını paylaşıyor. Başak Gümülcinelioğlu’nun kendi kelimeleriyle dokuduğu bu öykü, onun kariyerinde ve hayatında yaşadığı deneyimlere ışık tutuyor.
Röportaj Ayşe Çağla Küçük-Seray Yazıcıoğlu Ezmiş
Fotoğraf Onur Demirdağ
Styling Sıla Ceren Özyurt
Makyaj Akın Sert
Saç Ali Kaan Özen
Styling Asistanı Dilara Sayar
Mekan Sofitel
Mimarlığı bırakıp, hatta ülkeyi bırakıp Londra’ya oyunculuk eğitimi almak için konservatuara gittiğinden bahsettin bu kararı nasıl verdin? Neydi seni bir eğitimi bırakıp diğerine başlamaya teşvik eden duygu?
Bu soru bana her sorulduğunda yıllardır bambaşka anlatımlarla hep aynı şeyi anlattım ama geçen gün müthiş bir anım oldu. Babamla annem beni küçükken eski kameralarla kaydederdi sonra da hep beraber izlerdik. Şimdi o yaşıma, o yıllara dönüp bakma fırsatım oldu ve oradaki 3 yaşında küçük Başak bir videoda babasına “Baba hadi beni çekelim, ben oynayayım, şarkı söyleyeyim, sonra da televizyona koyalım izleyelim” diyor. Yani aslında çocukluktan beri içimde olan ve toplumsal kaygılardan ötürü geç fark edebildiğim, içimde yanan bir ateş varmış diyebilirim.
Müzikal tiyatro eğitimi aldığını biliyoruz hatta bir müzikal projesinde de yer aldın, bu alanda geçirdiğin süre sana neler kattı?
Amerika’da 17 yaşında başladım müzikal tiyatro eğitimine. Oradayken “Annie” adlı müzikalde oynadım. Aslında kariyerimin az bilinen tarafı da bu benim, hayatımda 15 yıllık bir süreç. Her ne kadar popüler kültür bunu son 5 yıldır fark ettiyse de. Müthiş bir disiplin, çalışma azmi getiriyor ve birçok prensibin birlikte yer aldığı bir alan. Dolayısıyla sizi zorlayan ve geliştiren bir süreç hep. O yüzden beni ben yapan şeylerden biri oldu.
Sahnede olmak ve kamera önünde olmak arasındaki farkları nasıl değerlendiriyorsun?
Hepsinin şahsına münhasır kalben, ruhen, manen bizleri tatmin eden tarafları var. Birlikte benim için çok güzeller, asla ayrı düşünemem, bir yandan da kıyaslamak her prensibin kendi dinamiğine haksızlık olur diye düşünüyorum.
Geçtiğimiz yaz Amerika’da Stella Adler’da oyunculuk eğitimine kabul edildin. Nasıl bir tecrübeydi senin için?
Neredeyse 6 ay boyunca kabul edilmek adına uğraştığım, gecelerce Amerika saatiyle audition’lara girdiğim ve sonunda Hollywood entegrasyon programına seçilen 36 kişiden biri olduğum, muhteşem onur verici ve inanılmaz eğitici bir süreçti. 5 hafta süren yoğun bir eğitim aldık ve sektörün ileri gelen isimleri ile tanışma, çalışma fırsatımız oldu. Kendime bu cesareti gösterdiğim, buna adım attığım için çok minnettarım.
Farklı ülkelerden insanlarla olmak ne kazandırdı sana? Neler öğrendin birlikte eğitim aldığın insanlardan?
İlk yurtdışına çıkışım 13 yaşında İngiltere’de okula gidişimde başladı. Aslında 13 yaşından beri ben neredeyse farklı ülkelerde okudum. Aslında arkadaş çevremin çoğu farklı ülkelerden, kültürlerden insanlardan oluşuyor. Bu durum beni dünya insanı yaptı diyebilirim. Ama bu seferki gidişim daha profesyonel amaçlar ve Hollywood sektörünü öğrenmek ve tanımak olduğu için insanların ülkelerindeki özellikle oyunculuk sektörünü yakından inceleme fırsatım oldu. Kalite standartları, adil çalışma düzenleri ve disiplinli prensipleri bir kez daha beni hem hayran bıraktı hem de umudumu arttırdı.
Ve tabii ki seni takip ettiğimiz diğer bir platform da müzik… Müzik senin için ne ifade ediyor?
Benim kendimi en iyi ifade ettiğim yer olabilir. Oyunculuk muhteşem bir prensip, oyunculuk mu müzik mi diye sormadığınız için teşekkür ederim öncelikle çünkü bu iki prensibim bir insanın kalbinde nasıl yarattığını, bazen anlaşılmadığını hissediyorum böyle sorulduğunda. Ben kariyerime aslında ikisini de yaparak devam ediyorum. Oyunculuk dış dünyadaki karakterlerden feyz alarak Başak’da bulduğum yerleri çalıştırdı, müzik ise Başak’tan feyz alarak dış dünyayı yorumladığım, reaksiyon gösterdiğim duygularımı anlattığım bir yanım.
Neden kariyerine müzik değil de oyunculuk alanında yön verdin? Bu bir tercih miydi yoksa hayat seni oyunculuğa mı itti?
Aslında kariyerime bir yön vermiş ya da bir şeyi tercih etmiş değilim. Dediğim gibi ben bir oyuncuyum, Türkiye’de müzikal tiyatrolar çokça yapılıyor olsaydı bir müzikal oyuncusu olurdum, ancak sabit imkanlar sebebiyle diziler çok yoğun vakit aldı. Aynı zamanda çok popüler olduğu için kariyerimi sadece oyunculuk tarafında yön vermişim gibi gözükmüş olabilir, ancak büyük senfoni orkestraları ile açık hava sahnelerinde verdiğim konserden tutun kendi YouTube kanalımda her pazar yayınladığım müzik programıma kadar aslında bu benim âtıl bıraktığım bir yan değil.
Oyunculuğa ilk adımını attığın günü hatırlıyor musun? O an hissettiklerini bizimle paylaşabilir misin?
Şöyle bir anım var; Türkiye’ye geldikten sonra buradaki bir konservatuardan mezun olmadığım için, oyuncu arkadaş çevrem ya da menajer çevrem ya da sektörel bir bilgim yoktu. Dolayısıyla kendimi çok yalnız ve çaresiz hissetmiştim. Bir gün Türkiye’de girebileceğim tüm auditionları, görüşebileceğim tüm tiyatroları listeledim. Birlikte çalışmak isteyeceğim menajerlere mail attım. Seçmeleri açık olan oyunların hepsinin seçmelerine girmeye karar verdim. İlk oyunumu seçmesine girdiğimde sadece kadın oyuncuyu seçeceklerdi ve listede adım 172. olarak yazıyordu işin kötü tarafı geri kalan insanların hepsi onlu ve yirmili gruplar halinde aynı okullardan mezun olmanın avantajı ile birlikte duruyorlardı. Bunun hep avantajını yaşadıklarını düşündüm. Sonra kendimi daha da çaresiz hissetmeye başladım ve o an Londra’ya geri dönmeye karar verdim. Aradan birkaç gün geçti biletimi aldım, valizimi yaptım, eşyalarımı topladım, ertesi sabah temelli dönecektim çünkü. Akşam üstü telefonum çaldı, oyuna kabul edildiğimi ve iki hafta sonra provaların başlayacağını söylediler. Hayatım bir anda değişti. Bu oyunu üç sezon oynadım, ilk menajerim ile bu oyunu izlemeye geldiğinde tanıştım. Sonra da çalışmaya başladık. Bu şekilde sektöre adım atmış oldum ve Türkiye’de kaldım. Hayat bana; biz her an plan yapıyor da olsak, onun bizim için başka planları olduğunu gösterdi.
Oynadığın karakterler arasında en sevdiğin veya en özel bulduğun hangisi ve neden?
Gerek benim kariyerime olan etkisi, gerek oynadığım sürenin uzunluğu, gerek yapamayacağım ya da yapmak istemediğimi düşündüğüm iki tane şeyi kafamda değiştirmeleri sebebiyle Sen Çal Kapımı dizisindeki Pırıl ve Yargı dizisindeki Neva benim için çok özel. İkisine de çok uzun aylar çalıştım. Hem iki farklı türlerde çalışmış olmak, hem kariyerime olan etkileri, hem de beni kişisel olarak çok geliştirmeleri sebebiyle bu iki karakterimi çok özel buluyorum.
Bir karakteri canlandırmadan önceki hazırlık sürecin nasıl geçiyor? Rolüne bürünmeden önce hangi adımları atıyorsun?
Pırıl için kraliçe arı sendromu denilen bir sendromu nasıl üzerimde uygulayabileceğimi anlamak adına tıbbi makalelerden tutun, psikolog dostlarımla yaptığım uzun sohbetler ve çalışmalara kadar karakter üzerinde çok detaylıca 3 ay düşünüp çalışmıştım. Neva için adalet dersleri aldım, iki ay boyunca adliyede yattım diyebilirim. Avukat ve hakim olmak üzere iki tane danışman edindim kendime, senaryoları kaç kez okuduğumu hatırlamıyorum. Günün sonunda senaristlerimle konuşacağım ve sormak istediğim yaklaşık 2-3 sayfa sorum vardı ve şunu hatırlıyorum, bir romantik komedi dizisine bile 32 sayfa çalışmışsın diye şakalaşırlardı benle. Ama ben mesleğimin en önemli kısmının ne yetenek, ne tanıdık, ne şans, ne PR olmadığına aslolanın çalışmak olduğuna inanıyorum.
Sahne arkasında yaşadığın unutulmaz bir anıyı bizimle paylaşabilir misin? Bu anı senin için neden önemli?
Ben çok titiz, çok disiplinli ve çok çalışkan bir oyuncuyum. Kendimle ilgili en sevdiğim yer burası ama aynı zamanda bazı anlarda bu beni strese sokabiliyor. Daha önce de bahsettiğim o ilk oyun, ustalarla oynadığım bir oyundu ve tek kadındım, oyunda provalarda ikna olmadığım bir yer var ve çıkaramıyorum orayı, olmayacak gibi geliyor stres oluyorum. Erkan Abi ile de (Erkan Can) oyunda birlikte oynuyoruz. Ne oldu kızım sana diye sordu; anlattım, anlattım anlattım, anlattım… Durdu, bana dedi ki “hallederiiiiiiiiiz” ve gerçekten onun söylediği gibi halloldu ama bunu o kadar kendinden emin, sakin ve tabir-icaizse rahat bir yerden söyledi ki o an Başak, bu güzel saydığın özelliklerin yanında bir de güzel özelliğin olması lazım dedim, rahatlayabilmek. Bu 6-7 sene önce oluyor, o günden beridir de bunu öğrenmeye çabalıyorum diyebiliriz. (gülüyor)
Oyunculuk kariyerinde karşılaştığın zorluklar karşısında nasıl bir güç buluyorsun? Bu zorluklar seni nasıl şekillendirdi?
Ben mimarlık okudum ve bir mimarlık ofisinde çalışırken aynı zamanda mimari tasarım üzerine yüksek lisans yapıyordum. “Hayır ben bunu yapmak istemiyorum çünkü mutsuzum ve buna eminim !” kararını vermek gerçekten çok güç, çok zordu ve herkesle ayrı ayrı savaşmam gerekti bunun için. İlk önce korktular, çoğu insan bana inanmadı, ayran gönüllülük yapacağımı zannettiler. Dolayısıyla da tek başıma her şeyi yapabileceğimi herkese ispatlamam gerekti. Şimdi benim başıma ne zorluk gelirse gelsin, mesleğimi severek yaptığımı, uğruna çok çalıştığımı, mimarlık mesleğimi, onca eğitim yılını, annemle babamın maddi manevi verdiği onca emeği kenara itip baştan bir eğitim aldığımı ve sıfırdan kendimi yarattığımı biliyorum. O yüzden ne olursa olsun ben çok severek ve çok çalışarak yapıyorum, çok başarılı olmayı hak ettiğimi de biliyorum. Bu hep kendime hatırlattığım hatta hiç unutmadığım için de genelde stres olmadığım bir konu.
Oyunculuk dışında ilgini çeken başka bir kariyer düşüncen var mı? Bu konuda hayallerin neler?
Açıkçası “dışında, yerine” gibi kelimeler yok benim hayatımda, çünkü hayatın bir yolculuk olduğuna inanıyorum. Mesela şu an çocuk gelişimi okuyorum İstanbul Üniversitesi’nde. Ama benim en büyük hayalim zaten bir barış elçisi olmak, çocuklar benim için hep çok kıymetli oldu ama bunu oyunculuğu ya da müziği bırakarak yapacağımı sanmıyorum. Hayatımın ileriki zamanlarında bana bu vasıf da eklenecek diye öngörüyorum ya da umut ediyorum.
Bir oyuncu için her yeni karakter yeni bir yolculuk demek. Oynadığın karakterlerin her biri eminiz ki sana bir şeyler katıyordur. Hayata başka bir karakterin açısından bakmak sana neler kazandırıyor?
Söylediğim gibi o kadar uzun zaman geçiriyorum onlarla alakalı ve o kadar çalışıyorum ki o kadar emek veriyorum ve onları anlamaya empati yapmaya çalışıyorum ki… Hele ki çok uzun süre oynuyorsam o karakteri ya da en az 2-3 ay geçirdiysem hakkında bir yerden sonra tanıdığım biri gibi hissettiriyor bana ve dizi bittiğinde aslında kalbim azıcık kırılıyor, üzülüyorum gibi hissediyorum bazen. O karakteri özlüyorum mesela sanki bir arkadaşımı özlemişim gibi.
Malum dijital bir çağdayız, elbette ki yenilenen ve gelişen dünya hayatımıza bambaşka seçenekler sunuyor. Bunun bir getirisi de sayısı hızla artan dijital platformlar oldu. Sen bir oyuncu olarak bu konuda ne düşünüyorsun?
Açıkçası sunileşmediği sürece dijital platformları çok yenilikçi ve çok özgürlükçü buluyorum. Herhangi bir ülkenin bir kasabasına çekilen bir diziden bizim burada haberdar olmamız yıllar önce mümkün değilken, şu an dünyadan çok fazla sayıda kaliteli iş, oyuncu ve oyunculuk algısı seyredip öğrenebiliyoruz. Aynı zamanda çok daha fazla sayısı arttı yaptığımız işlerin, bu zamanında oyunculuk için pastası küçük paydaşları büyük denirdi ama şu ana kıyasla artmaya başladı bu sayı, aynı zamanda bizlerin de 65-70 ülkeden seyircileri olmaya başladı. Bu çok onur verici bir şey. Sosyal medyaları da iyi kullanmaya çalışıyorum, çok da severek takip ediyorum dünyada olanları.
Pandemiden önce tiyatro ve sahne sanatları seyircisinde gözle görülür bir artış vardı. Bu elbette ki muhteşem bir şey. Sen bu artışı neye bağlıyorsun? Sence insanlar neden sahne sanatlarına ve tiyatroya yöneldi?
Açıkçası bazı şeyler hep böyleydi ama daha görünür oldu. Mesela biraz önce konuştuğumuz dijital platformlar sebebiyle. Artık tiyatro oyunlarını, sahne sanatlarını da çok kolay ulaşılabilir olduğunu, ayrıştırıcı değil birleştirici olduğunu ve herkesi davet eden bir yanı olduğunu özellikle bence sosyal medyanın gelişimi ile algılamaya başladık. Çok fazla oyuncu tiyatro oyunu yapmaya başladı. Eskiden tercih etmeyen bir çok arkadaşım buna cesaret etmeye başladı mesela. Tamamen sebebidir bu diyemem ama bunlar önemli etkenleri bence.
Şimdi ise Sinema seyircisinde gözle görülür bir kayıp var maalesef. Sen bu konuda ne düşünüyorsun? Sence insanları sinemadan uzaklaştıran ne?
Bu da aynı zamanda pandeminin bizde yarattığı evde kalma, dijital dünyanın bizde yarattığı tekil olma ve kolay ulaşabilir olma ile alakalı bir mesele galiba. Eskiden bilet al, yol git, sinemada izle, giyinik olmak zorundasın, tekrar yol git, eve dön… Çok mesai ve emek gerektirdiğini düşündüklerini düşünüyorum. Dijital platformlarda işlerin çok kolay ulaşılabilir olması ve ev konforunda izlenebilir olması, aynı zamanda ekonomik olarak çok daha uygun olması insanlara bu konuda daha cazip geliyor bence. Çünkü ekonomimiz de çok değişim gösterdi bu süreçte.
Her sektörde kadınların yaşadığı zorlukları duyuyor ve görüyoruz. Peki sen bir kadın oyuncu olarak hangi zorluklarla karşılaştın? Bir kadın oyuncu olarak sektörde neyi değiştirmek istersin mesela?
Kadın oyuncu, erkek oyuncu diye bakmadığım için aslında algımı bu konuya kapamışım galiba. Söyledim ya hayatımın çoğunu farklı ülkelerde, farklı kültürlerde geçirdiğim için bu beni dünya insanı hissettiriyor diye… Ben algılamıyorum diye olmuyor mu, kesinlikle oluyor ama ben bunu böyle görmüyorum. Tercih etmiyorum belki de. Kendime böyle bir tavrı, haksızlığı layık görmüyorum. Dolayısıyla bana yapabilecek olmalarını reddediyorum diyelim ama muhakkak ki olduğu yerler oluyor.
İleride hayalini kurduğun bir rol veya projen var mı? Bu konuda biraz daha detay verebilir misin?
Ben aynı zamanda tiyatro oyunları çeviriyorum, belki biliyorsunuzdur. Oyunlarımda 6-7 yıldır oynanıyor, bu beni çok mutlu ediyor. Çevirdiğim bir tane müzik oyunu var, yıllardır onu oynamak istiyorum. Çok iyi bir prodüksiyonla aynı zamanda belki dijitalde de konumlandırmak gibi bit hayalim de var. Bu önemli bir projem ve aynı zamanda geçen sene gittiğim Hollywood entegrasyon programından sonra orada bir varlık edindim, yurt dışındaki yapımlarda da rol almak istiyorum. Belki biliyorsunuzdur ana dil İngilizce ve Türkçe konuşuyorum, onun dışında Almanca, İspanyolca ve yer yer Yunanca diyebiliriz. Dolayısıyla en büyük hayalim Uluslararası projelerde ve bağımsız filmlerde yer almak.
Mesleğinde ilham aldığın oyuncular veya sanatçılar kimler ve sana ilham veren şeyler neler?
Meryl Streep, Sezen Aksu, anneannem Naile Hanım ve annem Neşe Hanım. Bu dört kadının karması hayata bakış açım diyebilirim. Her yönleriyle inceliyorum bu insanları, neyi nasıl yaptıkları, hangi duyguyu nasıl anlattıkları, işlerini ve kendilerine verdikleri, ayırdıkları zaman ve sayılabilecek birçok yönleri benim için çok kıymetli ve çok öğretici.
İdeal bir tatil gününü bize anlatır mısın? Hangi aktiviteler seni dinlendirir ve mutlu eder?
Açıkçası o kadar uzun süredir sürekli çalışıyorum ki biraz önce Çağrı‘ya bunu sordum. Biz biraz şehir dışında bir yerde oturuyoruz ve genelde köpeklerin, kedilerin, keçilerin, yeşilliklerin tavukların olduğu. Komşularımız da bu şekilde… Benim için açık havada yürüyüş yapmak, güzel bir yerde kahvaltı etmek, köpeklerle ve Çağrı ile zaman geçirmek, dinlenmek, dingin olmak, kendimi dinlemek, resim yapmak, kafama esiyorsa şarkı sözü yazmak ya da beste yapmak çok ideal bir gün aslında. Şimdi gerçekten ağzım sulandı iştahım kabardı böyle bir güne.
Hayat felsefeni nasıl tanımlarsın? İnsanlara ilham veren bir prensibin var mı?
Bir süredir hep şu cümleyi kullanıyorum hatta birçok arkadaşıma da empoze ettim diyebiliriz; “Hayalimin ötesinde olması için neler mümkün?” Yani bu demek ki başıma gelen iyi ya da kötü şeylerin benim görmediğim hayal ötesi bir tarafı vardır, hep hayırlısının, benim için faydalı ve iyi olanın olacağına ben hep emin olurum. O an yaşanan şey beni mutsuz etse de ona kapılıp gitmem, vardır bir hayrı, bana göster bunu en yakın zamanda diye niyet ederim. Yani bir şey isterken de şu olsun bu olsun demem, hayalimin ötesinde olsun derim ve çok faydasını gördüm açıkçası.
Eşin Çağrı Çıtanak da oyuncu. Bu aile yaşantınızı olumlu veya olumsuz nasıl etkiliyor, biraz bahsedebilir misin?
Çok şükür ki herhangi bir şekilde bizi olumsuz etkilemedi. Biz sevgili olduğumuz günden beri kendi kişisel alanlarına çok sahip çıkan, kendisine çok saygı duyan ve şefkatli iki insan olduk. O yüzden ben Çağrı’ya çok saygı duyarım o da bana çok saygı duyar. Ayrı alanlarımız var, ayrı kariyerlerimiz var. Birlikte bir şey yapacaksak harmoni, uyum ve sevgi içinde yapmaya gayret ederiz ama ayrı ayrı yapacaksak birimiz diğerine soru sormaz ve onun işine çok karışmaz. Bunun optimum olduğunu düşünüyoruz ama ne zaman diğerine ihtiyacı olsa kafasını döndürdüğü an öbürü orada olur. Bu da çok büyük bir güç ve kuvvet.
Çağrı ile evliliğinizin nasıl gidiyor? Hem iş hem de özel hayatta birbirinize destek olmanızın sırları neler ve sence iyi bir evliliğin sırrı ne? Hem ailenle hem de kariyerinle ilgili yoğun bir tempo içindesin. Bu dengeyi nasıl sağlıyorsun?
Açıkçası iyi bir evliliğin sırrını bilmiyorum. Bunun kuralını kaidesini söyleyebilecek profesyonel bir ilişki terapisti de değilim. Ama biraz önce saydığım şeyler iyi iletişimin sırları bence. Birbirimize saygı ve şefkat duyuyoruz. Aşk, tutku ve sevginin dışında bence çok önemli şeyler bunlar. Evin içinde de dışında da varlıklarımız çok önemli ikimiz içinde. Tabii ki dengenin kaçtığı zamanlar oluyor , özellikle ben aşırı çalışıyorum. Çağrı bana çok destek oluyor bu konuda. İstek Şarkı adlı bir müzik projem var, söylediğim gibi Çağrı ile birlikte yapıyoruz yapımcılığını ve yeri geliyor sandalye taşıyoruz, yeri geliyor büyük markalarla toplantılara gidiyoruz. Dolayısıyla bu dengeyi kurmak her zaman çok kolay olmuyor. Yani benim şirazem kayabiliyor ama toparlıyoruz bir şekilde niyet önemli galiba. (gülüyor)
Evlilik hayatınızda karşılaştığınız zorluklarla baş etme konusunda birbirinize nasıl destek oluyorsunuz? Bu süreçte öğrendiğin en önemli şey nedir?
Yine tekrarlayacağım ama saygı, şefkat ve dengede olmak olabildiğince… Çok zor günler de geçirdik, büyük kayıplar yaşadık ülkenin neredeyse tamamıyla beraber. Bunlar olurken biz birbirimize şefkatle sarılmaya gayret ediyoruz diyebilirim.
Günlük yaşamında uyguladığın özel bir rutin veya alışkanlık var mı? Bu alışkanlığın senin için ne ifade ediyor? Bir gününü bizimle paylaşır mısın? Sabah rutininden başlayarak, gün içinde neler yaparsın?
Sabah uyanırım. İlk önce 20 kez sesli olarak “hayatta her şey bana kolaylık neşe ve ihtişamla gelir” diyorum. Bu sanki beynime her şeyin yolunda gideceğini anlatıyor. Sonra kesinlikle cildime bakım ve masaj yaparım, bu beni o kadar mutlu eden, o kadar rahatlatan ve o kadar şifa veren bir şey ki… Sonra çocuklarla oynarım biraz, çocuklar dediğim de 2 tane köpeğimiz var onlar. Muhakkak Çağrı ile günümüzü konuşuruz, ortak bir takvimimiz var. Neyi nasıl yapacağız, ona bakarız. Bu da beni rahatlatır. Yapabiliyorsak yürüyüş yaparız, yapamıyorsak da evde yayılırız ya da çok yoğun çalışırız. Akşam da muhakkak eve gelir gelmez üstümü çıkarır, dışarıyı dışarıda bırakır, dişlerimi fırçalar ve yine cilt bakımı yapar, masajımı yaparım yüzüme. Bu bana tekrar “merhaba Başak evdesin, günün ev kısmı başladı artık rahatlayabilirsin” mesajı veriyor sanki, çok da iyi geliyor bana, herkese tavsiye ederim.
Sosyal medyayı oldukça aktif kullanıyorsun, izleyicilerinin seninle iletişim kurmasını sana ne hissettiriyor?
O kadar hoşuma gidiyor ki, az önce de bahsettiğim gibi İstek Şarkı adında bir program yaptım, seyirciler ve takipçilerle etkileşim halinde ve daha fazla iletişimde olabilmek adına. Ben her hafta soruyorum hangi istek şarkı olsun diye, takipçilerim benden şarkılarını istiyor, onlarla iletişim halinde kalıyoruz, muhabbet ediyoruz ve sonra ben her pazar bir şarkı yayınlıyorum. Bu projenin çıkışı bile sosyal medyayı kullanmayı çok sevmemden, insanlarla etkileşimde, iletişimde olmayı çok sevmemden ve aynı zamanda onların fikirlerini olumlu ya da olumsuz eleştirilerinin benim gelişimimde önemli olduğunu düşünmemden kaynaklı…
Hayatta sana en büyük destek olan kişi kim? Bu destek senin için ne ifade ediyor?
Aileci biriyim ben, anneannem büyüttü beni. Hayatımın her noktasına vardı, tas ki onu kaybedene kadar. Annem, babam ve ablam hep yanımda oldular. Annemle ikili iletişimimiz çok şifalı ve bambaşkadır. O benim aynı zamanda kurumsal partnerim de diyebiliriz. Mali işlerimden tutun mentorluğa kadar ona sürekli fikir danışırım. Benim nazımı da çok çekmiştir. Çağrı da aynı şekilde öyle. Babam ve ablam müthiş insanlar, özellikle görsel ve tasarımsal her şeyi onlara danışırım. İlk her şeyimi bu kişiler izler dinler. Onlardan onay almadan bir şey yayınlamam diyebiliriz. Çağrı’nın annesi Neboşum, çoğu insan için, benim kayınvalidemdi ama aslında benim en yakın arkadaşlarımdan biriydi. Bana, beni gerçekten sevmenin, kanından canından öte bir şey olduğunun göstergesi oldu. Huzur içinde uyusunlar, bana çok şey öğrettiler. Kalan sağlar da iyi ki varlar ve iyi ki benimleler, her günüme şükür olsun.
Son olarak hayatında değiştirmek istediğin bir şey var mı, varsa bu konuda nasıl bir adım atmayı düşünüyorsun?
Açıkçası değiştirmem ama yapmak istediğim çok şey var. Saydığım gibi uluslararası işlerde yer almak, bağımsız filmlerde yer almak, barış elçisi olmak gibi. Ama günün sonunda temelde bu dünyanın çok daha yaşanır, çok daha adil bir yer olmasını da temenni ediyorum. Hayat hepimizin hayalinin ötesinde olsun istiyorum. Söylediğim gibi benim için en iyisi ne olacaksa hayalimin ötesinde olsun, bir an önce görelim hatta birlikte görelim. (gülüyor)