Röportaj: Ayşe Çağla Küçük – Seray Yazıcıoğlu Ezmiş
Fotoğraf: Burcu Yıldız
Styling: Mustafa Çolak
Saç: Hayri Hayta/Sabit Akkaya
Makyaj: Ahu Aydemir
Styling Asistanları: Ogün Uzun & Juliana Açıkgöz
Mekan: The Galata İstanbul
Kadın dizisinde canlandırdığı Ceyda karakteriyle hayatımıza giren başarılı oyuncu Gökçe Eyüboğlu ile hayatı ve oyunculuğa olan aşkı üzerine konuştuk.
Kamu Yönetimi mezunu olduğunu biliyoruz. Oyunculuk ve Kamu Yönetimi birbirinden çok farklı alanlar. Bu iki mesleğin hayatındaki yerlerinden bahseden misin?
Kamu yönetimi bölümünden ziyade; Türkiye’nin dört bir yanından gelen farklı insanlarla ; daha önce bulunmadığım bir şehirde bir araya gelmenin bana katkısı olduğunu düşünüyorum. Zaten bence Üniversitenin (sadece benim okuduğum bölüm ya da şehirle ilgili değil) en güzel tarafı bu. Özellikle okuduğum bölüm üzerinden bir şeyler söylemem gerekiyorsa; Türkiye’nin demografik yapısını daha gerçekçi tahlil etmemi sağladı diyebilirim. Toplumu, insanı , günümüz sorunlarını daha iyi anlamamı sağladı. Oyunculuk da zaten deneyimlerin, gözlemlerin yani yaşamın ta kendisi… Yaşadığın her şeyin katkısı oluyor. Oyunculukla ilgili duygularımı, coşkumu anlatmaya kelime hazinem yetmiyor. :)) Son nefesime kadar oynamak istiyorum sanırım.
Oyunculuk senin için ne zaman bir kariyer planına dönüştü?
Kendimi bildim bileli oyuncu olmak istedim. Sahnede olmak istedim. Derdim hep farklı hikayeler anlatabilmek oldu. Ama yaşadığımız coğrafyada hayalini kurduklarının peşine düşmek zor. Ben de önce klasik söylem “altın bileziğimi koluma takıp” sonra oyunculuk eğitimlerine başvurmaya karar verdim. Orta okul, lise ve üniversitede tiyatrodan kopmamaya çalıştım. Okulların tiyatro kulüplerinde vs yer almaya, yazmaya ve oynamaya devam ettim. Mezun olduktan sonra da ilk olarak Akademi 35,5’ta diksiyon ve seslendirme eğitimine başladım ve burada beni tanıdıkça hocalarım da oyunculuk konusunda beni teşvik ettiler.
Kadın dizisiyle yollarınız nasıl kesişti?
Süpervizör’ümüz Merve Girgin beni Akademi35Buçuk’ta seyretmişti. Ceyda karakteri için beni önermiş. Dürüstçe kafalarında böyle bir karakter değilmiş Ceyda. Sonra ben oynadıkça oyunculuğumu beğeniyorlar, Ceyda’ya hikaye açmaya karar veriyorlar. Onlar yazdıkça ben oynuyorum, ben oynadıkça onlar yazıyor. :)) Böyle birbirini besleyen bir süreçle oynaması çok keyifli bir karakter ve hikaye çıktı ortaya.
Kadın dizisinin 3. Sezonu yayınlanıyor. Dizinin başarısını neye bağlıyorsun? Bennu Yıldırımlar, Özge Özpirinçci, Şerif Erol ve Caner Cindoruk gibi oyunculukla çok tecrübeli isimlerle çalışma fırsatı buldun. Aslına bakarsan bir nevi okul gibi. Sen bu konuda ne düşünüyorsun?
Kamera önünde de arkasında da o kadar özveriyle çalışıyor ki herkes. Gerçekten “iyi” insanlarla bir arada olmak o kadar önemli ki… Aileniz ya da arkadaşlarınızdan çok o insanlarla bir arada oluyorsunuz. İşini bu kadar ciddiye alan bu kadar profesyonel ama bu profesyonellik içinde o yaratıcı ruh ve heyecanı kaybetmemiş bir ekipleyim. Sorunsuz bir set. Çarpışan egolar yok. Herkes hikayeyi ve karakterini, birbirlerinin karakterini kollamaya çalışıyor. Tek derdimiz oyunculuk. O kadar birlikte ve sevgiyle hareket ediyoruz, öyle iyi anlaşan sıcak bir ekip olduk ki… Sanırım ekrana yansıyan da o enerji.
“Kadın” dizisini en iyi anlatan beş kelime hangileri?
Dayanışma, Sevgi, Aile, Dostluk ve Umut. (Her şeye rağmen inadına umut)
Senaryoyu ilk okuduğunda canlandıracağın karakter sana neler düşündürmüştü? Rolüne nasıl hazırlandın?
Senaryo önüme ilk geldiğinde genel hikayeye daha çok önem veriyor, sonra karakterime odaklanıyorum. Kadın dizisinin ilk bölümünü okuduğumda da kendi
kendime “Ceyda nereye gider bilmiyorum? Ama ben bu kadın hikayesinin içinde yer almak istiyorum” demiştim. Sonra Ceyda’nın hikayesi açıldıkça “hakkını verebilecek miyim” gibi endişelerim olmuştu. Benden çıkacak “Ceyda” yı çok merak etmiştim. Hikayem devam ettikçe özen gösterdiğim nokta bu hayatı yaşamak zorunda kalanları rencide etmeden, incitmeden bir hikaye anlatabilmek oldu. Hazırlık sürecinde ise belli aralıklarla Tarlabaşında dolandım. Havasını koklamak, dokusunu hissetmek, bende hissettirdiği duyguları öğrenmek istedim.Tarlabaşı ile ilgili bugüne kadar, herkes gibi benim de gördüklerim, dinlediklerim ve izlediklerim vardı ama orayla ilgili bana ait bir fikir oluşacak kadar tanımıyordum.Benden çıkacak Ceyda’nın bu ortamda nasıl olacağını düşündüm, gerçekliğini sorguladım. Şu anda da bizzat orada gördüklerimi uygulamıyorum, onu canlandırmaya ya da taklit etmeye çalışmıyorum. Ama artık o mahalleyle oluşan bağıma göre davranıyorum.
Ceyda karakteriyle benzer ve kendine yakın hissettiğin özelliklerin var mı?
Tek tek ortak özelliklerimiz bunlardır diye sayamam ama bence oynadığımız her karaktere kendimizden bir şeyler katıyoruz. Ben, Ceyda’nın benden daha güçlü bir karakter olduğunu düşünüyorum. Aldığı doğru yanlış tüm kararlara, başına gelen onca şeye rağmen gülmeye, şarkısını söylemeye devam ediyor. Tüm yaşadıklarına rağmen içindeki küçük kız çocuğunu korumayı başarmış.
Dizinin aldığı geri dönüşleri gördüğünde neler hissediyorsun?
Övgünün de yerginin de almam gerekenini alıp yola devam ediyorum. Biz işimizi kalbimizle yapıyoruz, kalplerine dokunabildiysek ne mutlu bize.
Ekranda gördüğümüzün dışında nasıl bir Gökçe var?
Sessizlik ve sakinlikten hoşlanıyorum. Evimin gürültüsüz, loş, dingin olması gerekiyor. Boş zaman yaratabildiğimde arkadaşlarımla vakit geçirmek için çaba sarf ediyorum.
Seyahat etmeyi çok seviyorum. Eskiden daha çok boş vaktim vardı ve evdeyken “şehir” çalışırdım. Önce
şehirlerle ilgili araştırma yapıp, ucuz uçak bileti buldum mu hemen seyahate gidiyorum. Zaten hiç bir zaman mal mülk hırsı olan biri olamadım. Bulduğum her imkan ve fırsatı yeni deneyimlere ayırmayı tercih ediyorum. Bunun dışında kitap okumak, oyun seyretmek ve sinemaya gitmek tabii ki olmazsa olmazlarım.
Şu anda bulunduğun yerde olmayı neye borçlusun?
Ben hala yolun başında olduğumu düşünüyorum. Oyunculuk bir yaşam biçimi. Oyunculuk bir süreç. Ben oldum diyemezsin, dememelisin asla… Hayatın ta kendi olduğu için yaşadığın sürece öğrenmen, denemen, keşfetmen de devam ediyor. Üçüncü sezonunda olan bir tiyatroda oynuyorum, iyi bir dizide yer alıyorum bunlar nasıl oldu diye düşünürsem, aslında hiç de kolay olmadı. Hiç bir şey bana altın tepside sunulmadı. Çok çalıştım sadece. Hayalimden hiç vazgeçmedim. Eğitimlere gitmeye devam ettim. Tiyatroda pek çok oyuncunun da yaptığı gibi asistanlık da yaptım, kendi kostümümüzü dekorumuzu da yaptık. Ben adanmışlığa inanıyorum. Belki de hangi iş kolunu seçsem böyle davranacaktım. Bir hayalim vardı ve bunun için çalıştım. Sonra akışında ufak ufak gerçekleşmeye başladı her şey… Şükürler olsun. Öyle kıymetli ki şu yaşadığım 3 sezon. Dilerim bundan sonrası da aynı keyifle geçer…
Tiyatro, sinema filmi ve televizyon üçünün de senin için en güzel yanları neler?
Ben mesleğimi çok seviyorum; hepsi ayrı ayrı kıymetli benim için. Ekran daha çok kişiye ulaşmamızı sağlıyor. Ama tiyatroda seyirciyle aranda oluşan o iletişim, o organik bağ, katarsis başka hiç bir alanda yok ve çok kıymetli.
Bu zamana kadar beraber çalışmaktan en çok keyif aldığın sana bir şeyler katan isimler kimlerdi?
Önce hocalarımı söyleyeceğim tabii… Vahide Perçin. Disiplinine, tavrına, oyunculuğuna hayranım. Yine hocalarımdan Deniz Erdem hayatımı değiştirdi. Beni gerçek Gökçe’yle tanıştıran kişi oldu. Ve şu an birlikte çalıştığım Şerif Erol, Bennu Yıldırımlar ve Hümeyra ile karşılıklı oynamak tam bir okul oldu.
Oyunculuğun dışında metin yazarlığı da yapıyorsun. Üretim aşamasında da olmak sana neler hissettiriyor?
Kendimi ifade biçimim. Yazmak, oynamak, farklı karakterlere ruh vermeye çalışmak kendini iyileştirme süreci belki de… İlla ki kendi dertleri, mutluluğu, yaraları, sevinçleri sirayet ediyordur yazdıklarına, oynadıklarına insanın ama bir yandan da başka hikayelerin içine girmek, başka insanları anlamaya çalışmak, başka hayatları anlama ve anlamlandırmaya çalışmak kendini de keşfetmeni sağlıyor. Her anlamda insanı iyileştiriyor. Süleyman Turan “Aktörlük mahcup insanın intikamıdır” demiş ya, öyle bir şey galiba benim ki de… Derdim hikaye anlatmak. Bu yüzden de elime geçen her fırsatı kullanıyorum.
Canlandırdığın karakterler içinde bugüne kadar içine en çok sinen karakter hangisi?
Tiyatroda hayat verdiğim daha çok kadın oldu tabii.. Hepsinin beni büyüten kadınlar olduğunu düşünüyorum. Hepsi bana yeni bir hayat tanıttı. Hepsi kendimde farklı duygular, tepkiler keşfetmemi sağladı. Ama tabii ki Ceyda’nın yeri ayrı. Hem oynaması çok keyifli hem de beni sizlerle tanıştırdı.
30’lu yaşlarındaki kadınlar yaşın getirdiği bir olgunluktan, hayatın değişmesinden ya da kadınlıklarını daha çok hissettiklerinden bahsediyorlar. Bunlar senin hayatında da geçerli oldu mu?
30’lu yaşlarımın bana en büyük katkısı kendime karşı daha dürüst davranmayı öğretmesi oldu. Tabii bunda oyunculuk yolculuğumun da etkisi büyük. Kendine karşı samimi olmak meselesi biraz derin ve hassas bir konu. Çünkü bizlere, farkında olmadan, o kadar çok şey öğretilmiş ve o kadar çok şartlandırmaya maruz kalmışız ki… Ailemize, çevremize ait tüm kültürel kodlar yapışıp kalmış üstümüze. Bu kılçıkları ayıklamaya başlıyorsun. Verdiğim tepkilerin, hissettiğin duyguların ne kadarı gerçek, ne kadarı şartlanmış; bunun ayrımına varabilmeyi öğrendim. Ve bu beraberinde bir özgürleşme ve daha çok kendin olma sürecinin başlamasına yol açtı.
Evliliğiniz nasıl gidiyor? Sence bir evlilikte olmazsa olmazlar neler?
İlişkilerin olur olmaz tariflerle bir kalıba sokulmasına karşıyım. Biz kendi kurallarımızla; kimseyi karıştırmadan yaşamayı seçtik. Şimdilik iyi de gidiyoruz… Benim için önemli olan güven ve saygıdır. Bunu başardık diye düşünüyorum.
Hayatını evlilikten önce ve sonra diye ayırsan nelerin değiştiğini söyleyebilirsin?
12 yılı geçtik biz evliliğimizde. Artık bu ayrımı çok yapamıyorum. O kadar benim bir parçam haline geldi ki… İkimiz de işimizin hayallerimizin peşinde koştuk. Birbirimize destek olmaya çalıştık. Düştük kalktık. Beraber olgunlaştık. Tek söyleyebileceğim ayrı ayrı iyi insanlar olduğumuzu düşünüyorum. Ama bir araya geldikten sonra bence daha iyi insanlara dönüştük.